12 Haziran 2009 Cuma

KeLiMaTöR...

Gözyaşı - Bir arkadaşım, ki kendisi karşı cinsten, geçen günlerden birinde gözyaşı ile ilgili muhteşem bir yorum yaptı. Erkek gücünün, kadın gücü karşısında bozguna uğratılmasına yarayan hidrolik güç birimi... :)) çok güldüm ağlanacak halimize ve hemen gittim kapattırdım gözyaşı kanallarımı. Zaten fazla akan, eden yok bu hidrolik birimden ama yinede güvenceye aldım kendimi... Bence... Bence, rahatlama, ferahlama, hele bir de tam o anda susamışsak, ağıza doğru inenlerden dil yardımıyla yararlanıp, susuzluğu az biraz yatıştırma, otobüste yer, sokakta yol açılma nedeni,

Askerlik - Biz kızlar bayıyoruz bazen bitmek tükenmek bilmeyen bu askerlik anılarından, ama erkeklerimizi de erkek yapan bir kurum ve sosyal çevre sanırız, o yüzden yıllar geçsede üzerinden, aynı temcit pilavını yemeye mahkumuz :) Yalnız askerliği bir peri masalı edasında geçip, yatağı açınca brownie bularak Allah'a teşekkür eden bir dostum var ki, onun askerliğini saatlerce dinlerim heralde :)

Acı - Hayırlı bir duygu ve tad bence, anlayamayacağız yoksa ne kalbin mutluluğunu ne de yemeğin tadını. Her ne kadar aynı zamanda tüketici bir duygu da olsa, gülmenin anlamını, karşındakilerin yardımını, gecelerin bitmez gibi görünmesini, ama yeri geldi mi kayıp kayıp gitmesini, zamanın en güzel ilaç olduğunu, kalbin yorulduğunu, yenilerini istediğini, savaşmayı bırakmayı yoksa çok daha fazla yıpratacağını öğretir...Fazla kötü birşey değil yani :))

Hayal - Kurmaktan da, kaybetmekten de en korktuklarımdan...Olmuyor çünkü, gayr-i ihtiyari güzel hayallere kayıyor gönül...Hem zaten siz kötü hayal kuran birini gördünüz mü, bugünkü hayalim insanlığı yok etmek diye... Var illaki bir kaç istisna ama onlarda tarih kitaplarındalar zaten! Ben avam takımı yani bizler için konuşuyorum. Ve diyorum ki gerçekleşmesini istediğimiz ve özlediğimiz her güzellik için hayal kurmaya devam...

Alkol - Şişelerin en dibi, hayatın daha detaylanması, kafalar güzelleşince de detaydan detaya atlanması, uyuşukluk hali, çok dansetme isteği, dans ederken yerlere yapışma aktivitesi, ya güldürene kadar ağlatma ya da ağlayana kadar gülme halleri, cep telefonu çıkıp mertlik bozulduğundan beri abuk subuk mesajların tetikçisi, direksiyon ile vitesin yerini değiştiren, sahada 4 top 44 oyuncu gördüren, İstiklal Marşını unutturan, koltuk,küvet,şezlong, Ortaköy surları, Sunny'nin kulübesi gibi bilimum yerlerde sızdıran, genelde sıvı ve mümkünse sek tercih edilen ama Dr. Oetker jöle ile karıştırınca da muhteşem lezzetler ve daha çabuk sarhoş olurabilirlik sunan yegane içecek

Korku - Ecele faydası olmayan tek kavram! Birçok güzellikten "ama korkuyorummm" diye uzaklaştıranda...bilmediğim, bilgisizliğim yüzünden birşeylerden korkmaktansa, her deliğe burnunu sokup, öğrenmeye çalışanlardanım ben... Korkusuz muyum bunun karşılığında, hahahaha, yok çok korkuyorum ben yapacak çok şeyim varken pat diye biryerlerde kalmaktan, sevgisizlikten, kimsesizlikten, kitapsızlıktan (okuma kitabı diye parantez ihtiyacı duyuyorum), seviyesizlikten, sarışın bimbolardan, kıllı adamlardan, evime hırsız girmesinden, bitlenmekten, canımın fiziksel ya da ruhan-i olarak acımasından, bir gün gaza gelip birilerini öldürme potansiyeline sahip olacağımdan, gökgürültüsünden, sigara yasaklarının yürürlüğe gireceği tarihten, mantısız bir yaşam düşünmekten, birgün alkolik haraketlerim yüzünden arabamı bir yerlere park edip, gerçekten bulamayacağımdan, işteki babamdan, trafikteki cinnet krizlerimden KORKUyorum...

Aile - en çekirdeklerinden birine sahibim ben!! En kalabalık ama en sevgisizlerini de gördüğüm bu hayatta, saçlarının tek bir teline dünyanın altını üstüne getireceğim en güzel çekirdek! Yok ellerinden gelen birşey, kalamıyorlar sonuna kadar hayatımın, yoksa onların yeri aslında en başından rezerve... Hal böyle olunca pamuklara sarıp saklamak geliyor içimden, ama o da pek bir kafese koyalım fındık atalım tarzı... Eskinin tezatlarına, feryatlarına, gençliğin karmaşası eklendiğinde bir kızmışlık, kırgınlık ,hayırsızlık olmuştur illaki ve mutually, ama onlar benim her sabah en mutlusundan en hoyratına günaydınlarımla, yüzleri bana dönen ay çiçeklerim, çekirdeklerimmmm...

Kıskançlık - Rahatsız edici duygu, övünülmesine de şiddetle karşı çıktığım! Sokolof 'a göre "Kıskançlık, insanın en az bilinen duygusu ve üzerinde en az konuşulan davranışıdır. Bir muammadır." Zamanında itina ile sahip olduğum, zaman ilerledikçe birşeye yaramadığını kavradığım, bırakınca rahatladığım, karşımdakileri şaşırttığım ama benim mutlu olduğum yersiz duygum... Artık daha naif kıskanıyorum, zarar vermek değil amacım kendi beynime ve karşımdakilerin hayatına, yeteneksiz kıskanmalarımla... Şimdilerde, tabağında aynı yemekten daha fazla olanları, ayakları uzatıp gökten para kazananları, milli piyango talihlilerini, Karaköy Güllüoğlu yakınında ikamet eden herkesi, cesareti olanları, az konuşanları, resimden anlayanları, he bir de "at kadehi elindennnn, bin parçaya bölünsünnn"ü çook güzel söyleyen herkesi kıskanıyorum

Aşk - Hayatın en anlamsız hali... Kötü bir suçlama, ya da kızgınlık kelimeleri değil bunlar! Ama kime sorsam aşk ne diye herkesten ayrı bir hikaye var... Ehhh bir ortak anlamda karar kılamazken, anlamsızlığı en çok yakıştırıyorum o zaman kendisine! Sesimi kessin, nefesimi alsın, bastığım yeri bildirmesin, yerden yere vursun, uyutmasın, uyandırmasın, en tepelere çıkarsın, en diplere ışınlasın, dilimi bağlasın, biraz akıl bana da bıraksın, kalbimin tamamını yerinden alsın, gözlerimi tamamen kör etmesin, herşeyide pespembe, gülpembe yapmasın yeter...

Depresyon - Normalliğimiz!!! ancak o zaman başlıyoruz çünkü içimizdekileri çıkarmaya, bazen çok yavaşta olsa arınmaya. Ben kronik depresyonculardanım, ota boka kızıp, darılıp içki şişelerinde mumlar yakanlardan... Zararını görmedim bugüne kadar, herkese de bir tüyo: Aslında hepimiz, ağır vakalar hariç, ılımlı depresyonlarda yaşamaktayız yıllardır... Hep ucundan dönüyoruz heveslerimizi ve heyecanlarımızı yitirmenin, o dönüşle yırtıyoruz zaten nevrotikliğe geçişleri!

Erkek - Mars'lı arkadaşlar :)) Bazıları kolay anlaşılıyor, çözülüyor, bazılarıda pek bir kastırıyor... Ne onlarla oluyor, ne de onlarsız, he onlarda Venüslüler olmadan bir işe yaramıyorlar zaten... Aptal olalım istiyorlar, itina ile yapıyoruz, annelerine benzeyelim istiyorlar, kötü bir kopyaları olmaya çalışıyoruz, değişiklik görme özürlüler, onlardan yüzünden her ay kendimiz şekilden şekile sokuyoruz, düşündüklerini bilmiyor ya da ifade edemiyorlar, kendimiz yetmezmiş gibi bir de onların dilini öğrenmeye çalışıyoruz....Seviyorum hepsini,... çoğunu, ...bazılarını, ... yok sadece bir kısmını!!!

Yetenek - bende olmayan başka birşey! Ne sesim düzgün çıkıyor, ne de çöp adam çizebiliyorum cetvel olmadan... Resimden anlamıyorum, balerin olamıyorum, dans etmek iki yana ritmik olarak sallanıp, bir elimde sigaram diğerinde Red Label duble, tek buzlu hareketinden ileri gitmiyor, yemek yapmaya yeteneksizim, yumurtalarım tavanın dışına, kabukları yağın içine kaçıyor, Tanrı'nın her kuluna eşit verdiğine inanmıyorum, bu yüzden sanırım daha da cezalandırılıyorum...

Ego - çoooookkk yüksek olanlardanım, hiçte hissettirmeyenlerden. Aile tek çocuk sendromunu, bir kısım maddi durumları, bir kısımda şımarıklığımı hedef alıyor... Hepsine cevabım, bulduğunuz, gördüğünüzle mutlu olun! Çıkarırsam ortaya süper ego'mu ya da çekersem hepinizi Id'imin yanına, dönmek istersiniz bu mutlu günlerinize :)))

Rüya - sıkıntı veren kavram bana... Hiç mi hatırlamaz insan rüyalarını, birkaçı dışında! Herkes peynir ekmek gibi rüya görüp, anlatırken, bende niye belli bir saatte TRT kapanış ekranı geliyor ve ertesi sabah realiteye tekrar günaydın diyene kadar aynı ekran kalıyor... Yok eminim görüyorum arada birşeyler, bu kadar ot bir uyku alışkanlığım olamaz, olmamalı... ama peki bu hatırlamamazlık?! Kötü rüyadır, iyi olmuş, gündüz niyetine olsun duymak istemiyorummmm! Kötüde olsa benim rüyam, görmek ve hatırlamak, ertesi günde bir güzel anlatmak istiyorum... Yok, yok, yok... Bir dolu aleme girerim ama rüyalar alemi almıyor abi diye itiraf etmekte çok üzüyor ama beni yaaaa...

Mutluluk - Ne zaman telaffuz etsem ya da duysam bu kelimeyi, aklıma ilk gelen Abdullah Oğuz'un filmi... Çok sevmiştim o filmi... Issız adamlarda katıla katıla gülen, The Texas Chainsaw Massacre'dan çıkıp bol soslu ıslak hamburger yiyen ben, bu film start verdiği andan itibaren anıra anıra ağlamıştım sinemada... İsimle çok tezat bir görüntü filmin daha ilk saniyelerinde ortaya çıkınca, insanlar önce tepkisiz, sonra şaşkın, sonra da yorumsuz kalmışlardı, benim japon balığı gibi ağlamama...Halbuki kimseye anlatamamıştım, hıçkırıklardan boğulmadığım anlarda, filmin güzelliğine, bana verdiği mutluluğa ağlıyorum ben diye... Kavram karmaşası yanında, benim halden geçmişliğim ve iki lafı bir araya iç çekmekten, getirememiş olmam sanırım bu anlatamamazlık... Mutsuz insanlardan değilim, sevmem suratı asık, kalpsizliğini yüzüne her dakika yansıtanları, hiç çekinmeden de söylerim yüzlerine, paylaştığı benim de günüm, benim de anlarım olduğu için... Şartlarımı, sınırlarımı, özelimi zorlamayan herşey ve herkesle mutlu olmayı seçtim ben yolun taaaa en başında!

Arkadaş - Facebook Limited Profile

Dost - Mert, Yeşim, Seray, Murat

Çocuk - Küçük, tehlikeli, zevkli, her günü farklı bir öykü... Hayatın anlamını, kendisini, seni, beni, etrafımızı, günü, saati, sesini, sessizliğini, uykunu, oturuşunu, yemeni, içmeni, konuşmanı, koşuşmanı, sevdiklerini, yediklerini, nefretlerini, hırslarını, kaslarını, hücrelerini değiştiren tek yaratık! Topluca gelseniz hepiniz ne olur ki, yapamazsınız hiçbiriniz bu minik öykünün bir anda yapacaklarını hayatıma...Ben mümkünse bol tane istiyorum bu öyküden :))))

V - Şu sıralar alfabemdeki en boktan harf!! Hiç iyi şeyler getirmedi bu harfin başlattıkları ve başladıkları! Hep kalbim kırıldı, hep yalnızlık sonunda... Pişmanlık, yok, hayır, kesinlikle yok, çünkü en ağır darbe bile V'lerden gelen hep bir güzelliğe, bir zevke, mutluluğa, şehvete, kahkaya uğradı önce... O yüzden yok pişmanlık, sadece sevgisizim bu aralar bu harfe...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder