15 Haziran 2009 Pazartesi

And the Oscar goes to....

Ne kadar Benjamin'iz hepimiz... Ya da ne kadar yerinde olmak istiyoruz onun... Ya da ister miydik gerçekten, filmini bu kadar beğenmemize rağmen, hayatımzın tersten başlamasını... Neleri kaybedeceğimizi, neleri kazanacağımız, kimleri ölümlere uğurlayıp, kimleri sevgimizle yarım bırakacağımızı bilmeyi, görmeyi, en yaşamamız gereken zamanları yaşlı bir vucütta, en huzur dolu olması gereken yıllarımızı bebek elleriyle tutmaya çalışmayı NE KADAR İSTERDİK GERÇEKTEN??
Kaçımız ıssız adamız ya da kadınız yoksa? Çok sevdiğimiz, uğruna sinemalarda gözyaşları döktüğümüz Ada, arkasından küfürler ettiğimiz Alper miyiz her birimiz gerçek hayatta...
Yoksa hep bir güz sancısın'da komşularımızı, sevdiklerimizi, tanıdıklarımızı mı kovduk biz bu diyarlardan,hayatlarımızdan...
Düşledik mi Gora ile başka gezegenlere, Arog ile taş devrini görmeye gitmeyi...
Gönül yaramız oldu mu hiç, uğruna gerçekten öldürdüğümüz, öldürmeyi planladığımız, ya da ölümleri göze aldığımız...
Las Vegas'a hiç kafalar iyi gittik mi, ya da gidemeyip kafalar iyiyken yine de weird carpet'lardan weird hallucination'lar çıkarttık mı...
Şüphe ettik mi hiç katı katıya bağlı olduğumuz değerler yüzünden, en tanıdıklarımızdan, etrafımızdan...
Filmler mi yönetti hayatımızı yoksa hepimiz aslında bir film miyiz? Birbirimizi bazen ve hatta nadiren ucundan yakalayan, ama hiç alakası olmayan hikayelerimizle...
I nominate all of us for an Oscar, ve inanın bir gün hepimiz Oscar'ı alacağız, benim her gün şaşırdığım, bazen kızıp, bazen beğendiğim, hikayelerimiz, performanslarımızla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder