30 Eylül 2009 Çarşamba

Kriz beni teğet geçsene!!!

Kişisel kriz vurdu beni, hiç öyle teğet geçme gibi bir durum yok!
En son bu sabah aynanın önünde dev bir makas ile kahküllerimden kurtulmaya çalışırken yakaladım kendimi ve korktum!!
Kahküller derseniz, iyiler derim, kesmedim, son anda üzerime dökülmüş olan diş macununu fark edip binbir küfür ile üstümü değiştirmeye gittiğim için!Çıkarken de makası hatırlamayacağımı umduğum bir yerlere sakladım! Alimallah elimden bir uçan bir de kaçan kurtulur çünkü, ikinciye kurtulmaları zor...
Halbuki çok sevip kestirmiştim onları! Alın biraz geniş olduğu için, herkes en iyisini yaptın demişti! Ama iki gündür nefret ediyorum onlardan... Uzatmaya çalışıyorum, benim çalışma hızımla eş değer uzamıyorlar ve sabahları gözümün taaa içine girip, öğleden sonraya doğru hepsi başka bir yöne bakmak sureti ile beni çileden çıkarıyorlar!
Bu asabi halim sadece kahküllerle sınırlı değil, herkese ve herşeye çatmaktayım! Dün akşam berbat bir iş gününün çıkışı, yakında evlenecek olan cadı arkadaşım ve pamuk müstakbel koca ile yatak odası seçmeye gittik! Kız bu kadar aydan sonra ilk defa sanırım dün akşam pişman oldu beni çağırdığına, her ne kadar çok güzel bir yatak odası seçmiş olsak da beraber! Cinnet anımın iki ara bir deresinde hatırladığım en net sahne pamuk müstakbel kocayı kolundan tutup yatağa yatırmak ve kaşık pozisyonunda sarılmak sureti ile hatun kişiye yatağın ne kadar geniş olduğunu kanıtlamaktı! Kızcağız şaşkın, pamuk müstakbel damat şaşkın ama itaatkar, mobilyacı şaşkın ama temkinli " Lütfen ayakkabılar ile yatağa girmeyin" derken, ben psikopat, pamuk müstakbel damada çoraplarını da çıkarmasını söylerken!
Trafikte heyhey'leri zaten hiç gitmemiş olan ben, el kol hareketi yapan birkaç lavuk sürücüyü tam yere indirmeye hazırlanıyordum ki, onların aslında bana değil patlamaya hazır lastiğime dikkat çekmeye çalıştıklarını farkettim! GGGGHHHHRRRRR, tek tek gelin!!! Diz üstünün biraz üstü eteğim, 17 derece için fazla ince bluzum, en topuklu ayakkabılarım ile zerre ilerlemeyen trafikte arabayı cebren ve de hileyle en sağa geçirmeyi başarmak kolay sanıyorsanız, bekliyorum bu akşam iş çıkışı Zincirlikuyu semalarına! Siz yapacaksınız ben seyredicem! Bütün sülalemin anıldığını hissettiğim ve bazı kereler bizzat duyduğum bir cebelleşme sonunda en sağdayım! Ben, arabam ve üç lastiğim ile! Stepne denen lastiği bulmak, kriko, leyve derken çıldırmak üzereyim! İlk lastik değiştirmişliğim değil, ama yarı çıplak lastik değiştirmedim hiç şehrin göbeğinde! Bir Allah'ın kuluda iyi niyetli yaklaşmaz mı ya!? Hepimiz ne zaman bu kadar sapıklaştık ve hani ayıp yorgan altındaydı!? - Krikoyu sıkı tut abla - , - Bacaklarını sevsinler - , - İlk defa mı yapıyorsunuz, hahaha -
Ben bu kadar kompleksli erkek milleti görmedim! Laubali olmıyım, sinirlere hakim olıyım, krikoyu birinin kafasına indirip katil olmıyım, şu azına sıçtığımın bijonları neden açılmıyor derken hatları koparmıştım ben! Dün akşam hem yemediği için, hem de narin totomdan lastik denen illet mekanizmayı değiştirmeye çalışırken terler Ayamama deresi gibi aktığı için, ey hödük oğlu hödükler şimdi cevap veriyorum hepinize!!! - Yiyorsa ve güveniyorsan gel sen tut krikoyu sıkı sıkı - , - Bacaklarımı sev sevmesine ama memnun kalmazsın, çünkü sabah tıraş etmeyi unuttum - , - Ve ilk defa değil hayatım, çok defa, son da olmasın inşallah - !!
Leşşşş gibi ben - bir tek Allah'ın kulu yardım etmeden - ama Zincirlikuyu'dan geçen istinasız her arabadan ve kaldırımdaki bilimum yayalardan laf yiyerek 1 saat 54 dakikada bir patlak lastiği değiştirmek sureti ile yola koyulduğumda, sokak çocuğu renkli suratımdan akan temiz gözyaşlarım iz bırakmaktaydı yol yol... Deniz kenarında abuk bir çay bahçesine çekerek arabayı anıra anıra ağladım!! Bir çay içtim, ve garip bakışlar eşliğinde tekrar arabama yöneldim... Spora gidip stres atmak için...
Ruhen, bedenen, beynen bir kriz geçiriyorum ben! Hayırlısıyla atlatırsam - ki şüphem yok - düğün için çiçek seçmem ve damadın arkadaşlarını toplayıp ortak yapılacak kına gecesini organize etmem lazım! Sakin olmalıyım, yoksa bu kriz ile ben kınayı totoma da yaktırırım!! Biri nolur şu içimdeki balonları patlatmak sureti ile havamı boşaltsın, yoksa kriko ve levye ile halletmek zorunda kalacaksınız! Çok zor!!

Kal Barteski









Anais Nin bunu da demiş...

I postpone death by living, by suffering, by error, by risking, by giving, by losing

29 Eylül 2009 Salı

Kankalarla buluşmak istiyorum...

Okullar açıldı geçen hafta perşembe...
Nasıl kıskandım, nasıl kıskandım sabahın köründe işe gitmek için garajdan çıkarken formalı çocukları! Üstelik bizim oradaki okulun forması pek bir çirkin, suratlarına söylemiyorum, belli de etmemeye çalışıyorum ama üstlerinde o kadar sakil durmakta ki minik cücelerin!
Yalnız eskiden "okul açılıyor" dendi mi tüm okullar açılırdı... Herkes aynı anda yazlıklardan toplanır geri gelir, hep aynı dönemlerde kırtasiyelerde buluşulur, anneler hep birlikte kahve yanı defter kitap kaplama sanatlarını konuştururlar, babalar hep benzeri akşamlarda yeni sene nasihatını verirlerdi... Öyle "sen önce açıldın", "ben sonra kapandım", "arada tatil yaptım", "ahhh, ben yapamadım, seni döverim" gibi durumlar yoktu! Herşeyi ayırmayı beceren bu ülke, okulu, özeli, geneli, tatili, formayı, çocuğuda ayırmayı pek bir iyi becermekte ama, neyse...
O kadar canım çekti ki yıllardan sonra okula yeniden gitmeyi! ama öyle üniversite, master yıllarımdan istemiyorum ben... İlkokul da çok net olmadığı için melodika dersleri, beden eşofmanları, doğumgünleri, kokulu silgiler, uhu ve kırmızı kalem ile eli çakma yara yapmalar, akşam üzeri 5te ayran çatal sefası, tırnak kontrolü, aşı günleri dışında, onu da pas geçiyorum! Şöyle ufalsam ufalsam cebinize girsem ve yine ortaokul/liseye dönsem?!
Yine bir gece önce tüm okul kıyafetlerimi askısı ile dolabımın üstüne assam... Yine ayakkabılarım gıcır gıcır olsa, onlar gözümü alırken servisi beklesem! Tanıdık yüzleri görsem, tanıdık yollardan geçsem, sınıflara girsem, kara tahta olsa, hatta ben hiç sevmediğim beyaz tahtaya bile fit'im şu an! Kankalarla buluşsam! Hayat kendince bayram olsa, en büyük derdim ödevler, sınavlar ve yaşın en saftorik hali ile yine adamlar olsa!? Kar yağsa, okul tatil olsa, yollara çıkılmasa... Akşam haberleri tatilin uzaması için hatim indirilerek beklense! Tebeşir tozu yutulsa, çakma ateş çıkarılsa?! Külotlu çorapların hepsinin ağı ilk ay sonunda yırtık olsa!
Bugün eve dönerken soracağım okula, kimseyi korkutmadan girip oturabileceğim, dersi dinleyip, sınıf kokusunu içime çekeceğim bir imkan var mı acaba? Ufak bir ışık bile görsem gözlerinde, kankaları toplar yarın sabah sınıfta biterim!! Biliyorum, onlarda en az benim kadar özlediler okullu olmayı, büyük olmaktan bu kadar sıkılmışken!

Anais Nin demiş...

LIFE SHRINKS OR EXPANDS IN PROPORTION TO ONE's COURAGE

Bıyık ve cuma...

Bıyık bırakmış...
Komik olmuş.. Birkaç ay önce yanında sarılıp uyuduğum adam değil sanki... Kendini görmedim, heralde daha çok gülerdim! Resmini gördüm... Yine güldüm! Nasıl yine bu kadar çok özlemişim? Tam gerizekalı bir muhabbet olmaya başladı bu! Hadi hoop eller havaya, uzaklar, sahiller, yeşiller diyip kaçıyorum, unuttum gitti bitti diyorum... 3 gün sonra birşey oluyor, herşey alt üst yine... O da biliyor mu acaba her seferinde ne yaptığını bana?
Zevk alıyorum bu anlamsız acılardan, acıtmalardan, acındırmalardan!
Geride bıraktıklarım hiç, beraberimde taşıyıp, hala ümit beslediklerim yanında!
Nasıl bir kişiliksizlik ki benimki, halen daha mal mal cevap verebilmekteyim onun sorularına... Demiştim ya daha önce, dönüp dolaşıp aynı yerdeyiz diye! Bu gecede ondan! Tek fark Cat Power var bu gece fonda... Bir de onun bıyıkları...
Cuma gidiyormuş! Siktir git diyesim var en bozuk ağzımla, suratına tüküre tüküre... Bir yandan da kusasım geliyor, gidecek olduğu için... Ne giderken görebilicem, ne de gittikten sonra! Kader, kısmet, ne çıkarsa bahtına insanı değilim ben! Bu adam o inanmadığım üç kavramın üçünde de yok zaten... Gitsin diyenler parmak kaldırsın lütfen!! Gitmeden görmek istiyorum dersem siz benim suratıma tükürür müsünüz? Şu an öyle bir ruh hali ve detoks diyeti yüzünden o kadar ve sadece yeşil elma doluyum ki, yarabbi şükür der, giderim yanına!
Allahtan bu yeşil elmalar midemi bozdu, değil yanına gitmek tuvalete zor yetişiyorum...
İnsan soruları ile kalınca arada ve sorular cevapsız kalınca, birde zaman gittikçe daha çok girince, aptallaşıyor iyice, soruların çoğunu unutuyor, belki en önemlilerini, acı sızı illaki azalıyor, ama sonra yumurtadan çıkan süpriz oyuncak gibi, hissediyor mu ibne nedir, çıkıyor karşıma!
Amannnnn karar verdim, siktir git, nereye gidersen! Gölge etme başka ihsan istemiyorum artık yaaaa!!! Yine de çok özledim!

28 Eylül 2009 Pazartesi

27 Eylül 2009 Pazar

Düğün denen trajedi...

Biraz önce katıldığım bir düğünü eleştiricem.. Eleştiricem ama korkmaktayımda! Sesimi nadiren duyan Allah, bu sefer Pazar gecesi yoğun olmadığını düşündüğüm mesaisinde bir beni duyar ve sen miydin zamanında onun bunun düğününe laf atan al sana, der diye...
Neyse fısıldayarak anlatıcam, lütfen sessiz dinleyelim!
Düğün zaten zor bir mesele... Ben kendimle ilgili henüz o şerefe nail olmamış olsamda, hazırlık sürecini en ince detayı ile takip ettiğim hali hazırda bir düğün var mesela... Bugüne kadar güllük gülistanlık, herkesin zevkten dört köşe olduğu, gelinle damadın birbirine girmediği düğün pek görmedim!Onlarda haklılar ama... Birbirlerini tanımayan bir dolu insanı bir salona ya da hava güzelse tepesi açık bir mekana toplamaya, onları en uygun şekilde oturtmaya, en fiyakalı şekilde salona girmeye, her masada durup tebrikleri dinlemeye, keseyi doldurmaya, en özel günlerden biri olduğu için gündüz ve aylardır yapılan kavgaları hiçe sayıp tepinebildikleri kadar tepinmeye çalışıyorlar...Her güzelliğin bir arada olması mümkün değil tabii... Dolayısı ile tatminsiz bir misafir grubu, etrafta anlamsızca koşturan çocuklardan gelinliğini korumaya çalışan bir gelin, yanlış planlama sebebiyle lüzumsuz bir masada hiç tanımadığı evli çiftlerle oturtulan genç bayanlar, son dakikada sesinin kısıldığını iddaa eden ama anıra anıra 50 yıl öncesinin şarkılarını söyleyen bir orkestra, haşhaşlı parfe'nin haşhaşını biraz fazla kaçırınca kafaları iyi olan davetliler, gerekli gereksiz etrafa duman verilmek sureti ile düğün mekanını mistik ama nefes alınamayan bir yere çeviren organizasyon, günün heyecanı ile iyice hödükleşen ve gelini yerine oturtmadan nikah masasına oturan bir damat, damada "Bayan" diye hitap eden bir nikah memuru, sigara içebilmek için mutfağın ortasından kazanlara değmemeye çalışılarak geçilen sırat köprüsü ve yöre uysun uymasın kolbastı yaparak çevredekilerin ayağını ezen elemanlar olabilmekte...
Bu düğün işi sakat iş... Bekarlık hakikaten sultanlık!!

Komşuluk böyle birşey olsa gerek!

Yaa insan yan komşusu ile senkronize bir şekilde tuvalet kullanır mı?
Gecenin bir körü aynı anda sifon çekiyoruz, sabahın alacakaranlığı yine ordayız, akşam işten geliyorum beni beklemiş, foşşş sesiyle bana hoşgeldin demekte!
Pes yani!
Bu kadar kalp kalbe karşılık olmaz!!

25 Eylül 2009 Cuma

YAZ BİTTİ bu Murathan MUNGAN


yaz bitti

bitmeyen şeyler kaldı geride

yaz bitti

yaz bitti

yüksek sesle söylüyorum bunu kendime

her yerde söylendiği gibi

yaz bitti

yaz bitti

hiç bir şey hiç bir şey

hiç bir şey

yalnızca üşüyorum şimdi

B.A.B.İ.Ş.K.O

Her ne kadar başlıktan Rusya'dan yeni ithal edilen bir bebekten bahsedeceğim anlaşılsa da, ben daha orjinal biri hakkında yazmak istedim bugün...
Nam-ı değer ulu Sayar... Ailenin direği, babaların babası, guruların gurusu, ekolüm, kahramanım, çok konuşan, çok dinleyen, fıkra anlatmasını kesinlikle beceremeyen, sinirlendi mi gözü hiçbirşeyi görmeyen, keyfi yerindeyken dünyaları önüne serebilen, fazla saygılı, bazen gereksiz sevgi ve özenli adam...
Bu adam ki hiç çocuk sevmez, sonrasında kendisi ile büyük bir aşk yetiştirip büyütmüş olsak da... Bu aralar kızının yaşı 30'a geldiği, değil bir torun koca adayı bile olmadığı ve etrafındaki yaşıtlarında torun seven sayısı arttığı için, yolda onun bunun küçük çocuklarına saldırmakta, şirketinde bebeği olan her elemana hediyeler almakta! Ama zamanında beni "bir zarar veririm" korkusu ile aylarca hatta yıllarca kucağına almamış! :) Şimdi artık kucağa alınası bir durumum yok, ama halen daha "zarar" konusunda çok endişeli... Kendi vereceği zararların az olduğunu farketse de bu kadar sene sonra etrafın verdiği ve verebileceklerine karşı çok bir panikte... Kızının canı, kalbi, beyni acımasın diye herşeyi yapmaya çalışan bir hiperaktif bu babişko!!
Hiperaktif derken abarttığımı sanmayın! 30 senedir aşk yaşadığım bu adam her sabah 5.30'da ayaktadır, sabah yürüyüşleri için... en geç 7de işinin başında! Gündüzleri bir aslanken geceleri - ki çok geçleri görememekte- tavuklaşır ve 11'i biraz geçirirse bir çocuk gibi mızmızlanmaya başlar... Sizden benden çok güzellik kremi kullanır! Gözü için, saçı için, kalçası için, vücudu için, dirsek ve diz kapakları için bakımları ayrıdır! Kızı bir kozmetik çöplüğü içinde yaşayıp, hiçbirini 5 günden fazla kullanamazken o her sabah, öğlen ve akşam itina ile uygular! Teknoloji ile arası kesinlikle yoktur! O kadar ki, kızının yurtdışında yaşadığı 4 sene boyunca her gün web cam'i açmak için en az yarım saat harcamıştır! "Seni göremiyorummm" diye çığlık çığlığa bağırdığı günler daha dün gibi, kamerayı ters taktığı için... Tüm bayram mesajlarını kızına çektirir... Her bayram ve toplu mesaj günlerinde 1000 kişilik bir sim kart ile cinnet geçiririm ben! Vücudun kinetik enerjisi ile çalışan saatlere bayılır ama kurmayı beceremez, dolayısı ile durmasınlar diye akşamları kolunda üç saat ile gazete okuyan baba benim babişkomdur!
Hayatımda hiç ağlarken görmediğim, aşkımın hiç tükenmeyeceği, bana olan sevgisinden şüphe etmeyeceğim tek adam... Kızı altı sene evvel evden taşınmak istediğinde, " kız evladı evinden gelinlikle çıkar" geyiklerine kafa tutmuş, beni evlendirmek isteyen jenaratörcüyü havuza atmış, ıslık çalmasını hiç beceremeyen, maçlarda omuzlarıma çıkıp kollarımı morartan, saçlarının seneler içinde daha çok beyazladığını farkettiğim yakışıklı adam!
Senden başka ama senin gibi kimi seveceğim ben acaba?! Ya da kim senden başka ve sen gibi değer verecek bana!?

24 Eylül 2009 Perşembe

Doğru söze ne denir?!?

Yaz sezonu kapandı...

Bir dolu anısı, bol kahkası, iç acıtan gözyaşları, kalp kırıkları, mutlulukları, yeniden gülümseme çabaları, eski sevdicekleri, yeni sevilebilecekleri, bol güneş, haddinden fazla bol alkol ile... :)

Bir adam sevdim ben bu yaz... Çok eğlendim, çok mutluydum yanında! O özgürlüğünü istedi, bende verdim gitti! Her gece bir cinayet işledim sonrasında, her sabah midem ağzımda kalktım yataklardan! Sonra, aylar sonra o hayatımdayken gittiğim, ama gözlerimin onunla kör olduğu sahillere döndüm yine! Başladığı yerde bitirmek için herşeyi ve -herşeye rağmen- bu muhteşem yazı! Bir yaz daha bitirdim hayatımda, daha öncekiler ile kıyaslamadığım, sonrakilerine hiç hazırlık yapmadığım!

Bitirmem gereken şeyleri , bitirmek için gittiğim sahil biraz hüzün kaplıydı bu sefer... Güneşin ışıkları eskisi kadar dik vurmuyordu, güneşi batırmak için sahilde içilen içkiler soğuk geliyordu, yağmurlar başlamış, deniz iyice soğumuştu... Yine de keyfine doyulmaz bir kaçamak oldu benim için... Uyuma planlarım pek yoktu, uyumadım o yüzden! Eğlenebildiğimin en iyisini eğleneyim dedim, yaptım da sonuna kadar... Alkol biraz olur işin içinde dedim, hakikaten biraz oldu! Çok dans ederim dedim, ettim de hem de şakır şakır yağmurlar altında... Yenilerini tanır, eski hayaletleri hayatımdan çıkarırım belki dedim, belkisi kalmadı dip bucak bir kış temizliği yaptım! Tek planda olmayan yağmurlarda denize girmekti... Eksik kalsın istemedim, onu da yaptım, yıldırımlar koyun arka tarafına kulakları sağır eden gürültüler ile düşerken...

Sonrası mı? sonrasında Nazo gelin ayağına hal hal takarken, Küpe bir çuval inciri bok etti! Zodiac devamlı uçuş modundaydı, ama bizi değerli bilgilere kavuşturdu! Yeşil Efe anlık sarhoş etti, ama gerisi fos çıktı, hem o yelek de hiç efeliğe yakışmamıştı! Gay olduğuna inanıp da değer ve yüz verilmeyen adam, dünyanın en güzel gözlü ve en kibar adamı çıktı, kız arkadaşı ile beraber :) Feyzo herkesin nefret ettiği biriyken, en müdür ve en genel olan en liseli gibi davranan oldu... Ve sonra Vecihi geldi... Şimdi evimin çatısının bir gece uyurken uçmasından korkmaktayım, tehdit bu yöndeydi çünkü!

Ölü derilerden kurtuldum ben bu tatilde... Hiç yük almadan, kuyruk takmadan, sadece kendi keyfimle geri döndüm! Takip eden olacak mı göreceğiz... :)) Bildiğim ise, ben bu kışa bomba gibi hazırım !!!

23 Eylül 2009 Çarşamba

DöNdÜüMMm...


Çook eğlenip, az dinlenip, yüzüp, yağmurlarda ıslanıp, kahkahalar atıp, bol dedikodu yapıp, eskiyi çekiştirip, yenilere yelken açarak gittiğim yerden döndüm...

Yaz sezonunu kapattım, kalbim kumsallarda kalsada...

Ama bu çabuk geçer, bol yağmuru, soğugu, karı, kışı seven ben için....

Bugün çok yoğunum ama, o yüzden tüm detaylar akşama :)

17 Eylül 2009 Perşembe

Bayram tebriklerinden nefret ediyorum!!

ÖZELLİKLE ESKİ SEVDİCEKTEN GELİRSE ve MSN'de olursa...

Adam:Merhaba, şimdiden iyi bayramlar ve iyi tatiller dilerim…
Salak ben: Teşekkür ederim, sanada iyi bayramlar (şoku atlattıktan 5 dakika sonra, konuşmayalı amma uzun zaman olmuş diye hayıflanırken, çoook özlemişken)
Adam: Selimiye mi?
Salak ben: (hööönkk) Yok o olmadı.. (nereden hatırladı, ne zaman söyledim, hiç mi çenem durmaz) Başka plan vardı, Fethiye sahillerine kaçıyorum. Selimiye az sonraya
Adam: Hadi bakalım… Tekrar iyi yolculuklar
Salak ben: Mercii, sanada… Heralde?
Adam: Evet evet… Bizde babayla italya’ya kaçıyoruz! Keyif yapıcaz!
Salak ben: oooo süper, çok sevindim (bok var sanki çok seviniyorum) !! Çok kıskandım! İtalya’yı yani…!! (ne diyorum bennnnn?)
Adam: saol CANIM! Thnks…
Salak ben: (canım ne demek yaaa? Büyük harflerle hem de! Canın çıksın göt yaaa!!)

EsKi AvLuDa by Birhan KESKİN

Herşey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum, kendime geldim...
Tek eksik sensin! İncecik, çilli bir dille
Sende gelsen...?!

UNUTMUŞUM...

Ya ben şimdi gidiyorum uzaklara dedim yaa...
Allah korusun oldu da yolda bişi oldu, ıssız adaya falan düştüm... Yani oldu, hani...
O zaman yanımda istediğim 3 şeye karar verdim...Buyrun!
1-) David Gandy 2-)Catherine Mcneil 3-)Bill Gentle



Biten ülke Türkiye..

Bu ibneyi "YAKALADILAR"... Güya yani! Aslında hiçbir yere kaçmışlığı yoktu zaten! Her arkası sağlam piç gibi orada burada sürtüyordu! Ki bunun amcası da bir kaç zaman önce açıklamıştı, Ümraniye'de mi ne iki sene nasıl saklandığı! Soydur çeker boktur kokar işte!

197 gün "YAKALAYAMAYIP" özellikle şu sel felaketi arkasına ortaya çıkarılması - bence- ilginç! Konu üzerine konu açmaya alışık bu ülke, şimdi bu pis katilin yakalanması ile oyalanır bir süre! Bayağı bir tartışırız yok yaşı tuttu, yok tutmadı, katledin, mahvedin diye... Bu psikopat da sistemin içinden geldiği için ballandıra ballandıra anlatır defalarca neyi nasıl yaptığını! Hatta demedi demeyin birkaç seneye bunu taklit eden yeni katillerimiz bile olabilir! Bekliyorum, ana haber bültenlerine çıkardıkları gün bu veya bunun şürekasından birini, bende bombalayacağım orayı! Sakın ihbar etmeyin!

Sel unutuldu tabii bu arada!!! İBB çalışıyor ama, selden 8 gün sonra işçilerini çamur, balçık, telef olmuş hayvan, çer, çöp, kimyasal madde bidonları yayılmış olan Dereboyu Caddesine (Basın Ekspres'in paraleli, Ayamama'nın yanı) gönderdi! Arkadaşlar yeşil formaları, sarı şapkaları ile caddeyi şenledirdi! Binalar yıkılacakmış, dere ıslahına önem verilecekmiş, zararlar tespit edilecekmiş... Geçin onları! Cem Garipoğlunu YAKALADIK şimdi, çok meşgulüz. Sel geçti gitti zaten, kurcalamaya gerek yok! Konu kapanmıştır!

Şimdi bir an gelecek - yanılmıyorsam 2 ay içinde falan - bu katil 18 yaşına girecek! Yani kanun isterse bu adamı süründürür, bir daha değil açık havayı, burnunun ucunu göremez! Ama tam o zaman gelecek, biz bu sefer AÇILIM için çalışmalara başlayacağız! Dolayısı ile kansız piç'i tam doğumgününde yanaklarından öperek tebrik edip dışarıya salarsak hiç şaşırmayın! AÇILIYOR olacağız çünkü, yine meşgulüz!

Bitirdiler bu ülkeyi diycem, bir elin nesi var iki elin sesi! Hepimiz bitirdik bu ülkeyi! Ne ruhumuz kaldı, ne saygımız ne de sevgi! Kuklalar gibiyiz... Kim nereye çekerse oraya gidiyoruz bodoslama! Utanıyorum kendimden, halk'ım demeye dilimin varmadığı insanlardan, ülkemden, ve en önemlisi sahip olmayı çok istediğim, hep düşlediğim çocuklarımdan! Belki ben yırtıcam ve benim üstüm, biraz da altım jenarasyonlar, ama Allah bir gün bu ülkedeki herkesin belasını verecek! Umarım şan ve şöhretine yakışan şekilde adil davranır!!

Beynim beni ve kalbimi azad etse...

Ufff, puffff... Bu beyin kullanmayacağı, unutmak istediği, hatırlamaktan yorulduğu düşünce, duygu ve insanları niye temcit pilavı gibi belli aralıklarla önüme getirmekte?!
Beni de acıtıyor, kalbi de...
Dün geceden beri yine hatlar karıştı bende... Yine birşeylere takılındı! Birkaç adam öldürüldü gerçek ile düş arasında! Dişler birbirine geçmiş, ağız kitlenmiş, kaşlar bayağı çatık kalkıldı yataktan! Kalkar kalkmaz hatırlandı, yatağa girdikten sonra saatlerce o köşe senin bu köşe benim, o yastık kol altı, bu yastık topak diyerek fırıldanıldığı...
Yoruldum ben biraz yaaa... Hükmedemediğim beynim ve ele avuca sığmayan kalbim olmasın istiyorum. Fantezi için değil yani köşedeki kelepçeler, kalp ile beyni bir araya bağlayıp, komodinin kenarına hapsetmek için... Yenilerini de sipariş vericem hemen, bu böyle gitmez...
Neyse gidiyorum ben bu akşam ile yarın sabah arasında! Dinlenmeye - mümkünse-, eğlenmeye - bol bol-, doğa yürüyüşlerine - uzun uzun-, sağnak yağışlar altında kalmaya - ıslak ıslak -, masaj yaptırmaya - en Balilisi ve en herbal'ından-, gidilen matrak grup ile tabu oynamaya - kıran kırana-, denize girmeye - heralde popuşko dona dona-.... İnşallah iyi gelecek!

16 Eylül 2009 Çarşamba

Ummhh, me kindda lost...


15 Eylül 2009 Salı

Eyy AŞK sen nelere kadirsin...

Hatun kişi evlenecek, bende nikah şahidi olacakmışım... Öyle dedi... Kabul ettik! Şıracının şahidi bozacı diye bir laf vardır gerçi, o yüzden benim gibi dikiş tutturamayan bir kişinin şahit olacak olması biraz tehlikeli... Ama laf dinletemedim! Senin gülüşün yeter, gibi garip bir açıklama yaptı, dolayısı ile ben bütün nikah ve arkası sırıtmak zorunda kalacağım anlaşılan! Neyse hazırım, provalarıma da devam ediyorum...
Ama hatun kişi bu nikah şahidi olayını biraz fazla Amerikan vari canlandırdığı için aklında ben bunca iş, güç, koşturma, su, çamur arasında bir de gelinlikçi, şekerci, davetiyeci, organizasyon firması, alyansçı koşturuyorum... Gerdek gecesi giyilecek - kısa süre giyileceğini tahmin ettiğim bir kıyafete neden bu kadar özen gösterilir onu da tam anlamadım ya - pijama ve gecelikleri bile ben seçtim! Damat benden, ben damattan utanarak rezil bir gün atlattık! Ama hatuna söz geçirmek, ya da anlatmak mümkün değil! Nuh diyor peygamber demiyor! Hadi damadın gönlünü, "ama aşkımmm, sen beni sevmiyor musun artık" diyerek alıyor! Peki ben neye, nasıl kanıpta tüm bu işleyişin en göbeğindeyim çözemiyorum! En büyük korkumsa gerdek gecesine beni de davet edecek olmaları! Ben her ihtimale karşın hazırlıklıyım davete!! Ponponlu bir don ve uygun baby doll'ü aldım!!
Gelin çok işveli, cilveli... Ama son on günde bazı cadılıklarına şahit oldum, nutkum tutuldu. Kuzu damat - ya hakikaten çok kuzu ya da kontrolün kendi tarafına geçmesini SABIRLA bekliyor - yanlışlıkla mırın kırın ederse, girilen mekandan polis eşliğinde çıkıyoruz! Öyle bir bağırma, öyle bir sinir krizi yok! Dün akşam mesela, alyansları seçmeye gitmiştik... Bende evleniyorum ya, dolayısı ile orada olmam istendi! Kadı misali ben oldu demezsem, olmuyor! İşten çıkıp, çıldırmış bir trafikte, altıma yaparak ve küfür kafir ulaştığım kuyumcuda, beni gören damat, boynuma sarıldı geldiğimi görünce... Bizimki çoktan bayılmış, kuyumcu koltuğunda nefret ettiğim limon kolonyası eşliğinde ayıltmaya çalışıyorlar... Nedir diye sormam gerek, hiç istemesem de!?! Gerzek iki halkayı seçememiş hatuncum! 144 çift - bence birbirinin çoook benzeri - alyansa bakmış saatlerce (Allah'tan o saatlerde ben trafikteydim, yoksa katil olurdum)! Ehh damat da bir insan evladı tabii, 2 saat 37 dakikanın sonunda " Aşkım hepsi çok güzel, artık seçsen bir tane" deme gafletinde bulunmuş! Yok kendi kendine mi evlenecekmiş, yok bu yüzüğü beraber takacaklarmış, yoksa o takmayı istemiyormuymuş, yok yanyana olmadıklarında parmağından çıkaracakmıymış.... Ohaaaa dedim! İki halka, ve gelinen nokta!! Çocukcağız bu şirretliği susturmak amacı ile eline ilk geleni seçince bitti sanıyorsanız, çok naifsiniz! Yok bunu mu layık görmüş, hem tek taşı buna uyar mıymış, hiç mi göz yokmuş?! Vallahi gözü bilmiyorum, ama damat da mide olmadığı, beyni de bir yerlerde bıraktığı kesin!
Tampon kuvvet olarak gelen ben, 144 çift alyanstan eleye eleye 2 saat sonunda "rüya" alyansı buldum! Bende kalacakmış bunlar, kesin kaybetmemem gerek, yoksa diri diri mezara koyar beni! Gerçi öyle bir salaklık yaparsam o koymadan, ben atarım zaten kendimi biryerlerden!Kabus bitti, evime döndüm, tam koltuğa oturacağım, telefonum çalmakta, arayan damat!
N'ayırrrrrr, n'olamazzzzzz!!! Evlenmek istemiyorummmmm!!! Gerdeğe de girmeyeceğim sizinleeeee!!
Açtım telefonu, konuşalım biraz dedi bezmiş sesi ile... Geldi, konuştuk da biraz... Daha doğrusu o anlattı, içini boşalttı, bende üzüm yiyip, hmmmm'ladım! Tek bir soru sordum, ki benim için en önemli soruydu! Niye çekiyorsun bu kadar tantana, bu kadar şirretliği?? ÇOK SEVİYORUM, AŞIĞIM, dedi...
Ya bak Allah'ım... Bugüne mübarek gün diyorlar!! Sana söylüyorum lütfen duy beni! Bende çekilmezim bazen, estiler mi ne tarafa uçacağım, ne zaman konacağım belli olmaz! Ama iki halkaya 6 saat harcayacak hatun da değilim, bilirsin! İllaki cikletten yüzük getiren adam da istemem, ama biraz adil ol şu konuda yaaa! Ne evlilik diyorum, ne baby doll, ne de damat bohçasının abidik fiyongunu saatlerce aramayı... Lakin şu sevgili kuluna, ÇOK SEVİYORUM, AŞIĞIM diyecek ve kalıcı olacak, kalp olacak, kalbimiz olacak bir adam gönder artık! Pek bir Noel Baba sıfatıyla yaklaşmaktayım farkındayım sana, mazur gör, kulların sağı solu belli olmamakta! Ama bu haksız gidişata bir dur demezsen, çok kırılıcam artık!
Nikaha az kaldı... Yatak odası seçmemiz gerekiyor bayramdan sonra! Korkuyorum! Ya denememizi isterse?!?

Bir de benden dinleyin bu hikayeyi...


12.09.2009 tarihli SABAH gazetesinde Hıncal Uluç'un köşe yazısını okudunuz mu bilmiyorum... Makedon bakanın istifasını örnek göstererek sele 7 can veren PAMEKS tekstil firması sahibinin pervazsızlığından bahsediyor...

Konu ile ilgili olarak tam bilgilendirilmediği, ve pek araştırmadığı, tamamen kulaktan dolma haberler ile bir örnek verdiği kesin...

Olayı, günü anı anına yaşayan, devamında bir savaş filmi platosunda olduğunu zannettiği günler geçiren ben'den dinleyin hikayeyi...

Ben bir gümrük müşavirliği firmasının sahibiyim. Daha doğrusu bir aile firması olan şirketin yeni jenarasyonuyum. Firmam Hıncal Uluç'un ve İkitelli'yi tanıyanların yakından bildiğini inandığım, Dereboyu caddesi üzerindeki Balnak binasında, Ayamama deresinin hemen kıyısında, yağmalanan Evkur'un çaprazında. He bu şekilde anlatamadıysam, meşhur Bal Cafe'nin binası diyim, belki o zaman anlaşılır... Dolayısı ile çarşamba günü meydana gelen sel felaketinde kötü yara alan binalardan biriyiz. Çarşamba günü şans eseri, yolda kalmaktan kurtulan, ancak Ayamama deresi taştığı sırada Balnak binasında olan ben, her anını dehşet ile seyrettiğim ve 30 senelik hayatımda ilk defa tanık olduğum bir felaket ile karşılaştım. Arabaların göle uçuşunu, dere ile aramızda olan duvarın suyun gücü denen akıl üstü bir güçle nasıl yıkıldığını, yanımızdaki antrepodaki ürünlerin bir gümrükçü tabiri ile nasıl "millileşip" dereye karıştığını, yan binamızdan insanların suya kapılıp öldüğünü ve cesetlerinin çıkarıldığını bizzat gördüm... Allah'a çok şükür sektörümüze göre zararımız minimum seviyelerde ve hepsinden öte hiçbir çalışanımızın kılına bile zara gelmedi.

Hıncal Uluç'un yazısında bahsettiği Pameks Şirketi maalesef bizim kadar şanslı değil. Hem maddi hem de manevi anlamda çok kayıpları oldu. Özellikle kaybedilen 7 can maddi her türlü zararın üzerindedir, buna kesinlikle eminim. Yalnız yazısında sanırım o da yanlış bilgilendirildiği için, bir noktayı daha doğru açıklamak isterim. İlgili firmanın ve aynı firmanın kardeş firması Pagi (hemen yan binası) ve hemen yanındaki yeni açılan CourtYard otel çalışanlarının hepsi en yeni ve kurallara en uygun servis minibüsleri ile çalışma sahalarına getirilirler. Talihsiz günde yaşanan tamamen ve tamamen kaderin cilvesi olarak tanımlanmalıdır. (pis belediyelerin, ahlaksız yönetimleri dışında) O gün şiddetli yağmur dolayısı ile birbirlerine yakın yerlerde oturan (ki hatta bazıları normal servislerde aynı serviste bile değillermiş) bu 7 bayan servisleri gelmeyince işlerine geç kalmamak ve yağmurdan korunmak için mal taşıma amacı ile kullanılan bu aracı geçtiği güzergahta yakalayıp, kendileri durdurarak, yolları üzerinde diğer birkaç arkadaşlarını da toplayıp fabrikaya gitmişler. Dolayısı ile sadece ve sadece biri diğerlerine yardım etmek isterken ve de ecel denen şey geldiği için, sel 7 cana daha mal oldu.

Şirketin sahibi beyfendi tutuklandı, ancak bu tutuklama kanunlar incelenirse şu anda kendisini haklı duruma düşürmüştür ve karşı dava açma ve hakkını sonuna kadar savunma şansına sahiptir.

Haticeye değil neticeye bakacak olursak, sel sizin benim bildiğimden çok daha fazla canlar aldı... Tır garajlarında sadece tır şoförleri değil, orada "değnekçi" tabiri ile tırlara, şoförlere yardımcı olan insanlar öldü! Kim olduğunu, kimi olduğunu bilmediğimiz yabancı şoförler öldü! Patronunun televizyonda yağmuru gördüğü için "arabamı garajdan çıkar" diye emir verdiği güvenlik görevlileri öldü!

Dereboyu caddesi halen daha bir savaş alanı! İnsanlar yaralarını sarmaya, balçık çamurdan arınmaya, düzenlerini yeniden kurmaya çalışıyorlar. Kayıplarımız çok fazla... En başta inancımızı kaybettik ben ve benim jenarasyonum, benden daha gençleri saymıyorum bile! Tabanı tonlarca su ile dövülmüş, sağlamlığı tartışılan/kontrol edilmesi gereken bir binada, diğer tüm binalar ve çalışanlar gibi yeni bir güne, yeni bir haftaya elimizden geldiğince umutla ve güneşli başladık Pazartesi günü.

Ve ben, şahsım adına konuşayım, deodorant kullanmadım!!!

IrrEgULaR cHoiCe...


M.U.H.T.E.Ş.E.M !!!!

Şimdi kara kara ben bunların hepsini nasıl sipariş veririm
ve de
gümrükten sorunsuz geçiririm diye düşünmekteyim?!








14 Eylül 2009 Pazartesi

Henry Poole is Here - 2008

SOMETIMES THINGS HAPPEN
BECAUSE
WE CHOOSE THEM TO HAPPEN!

Pazartesi :(((

13 Eylül 2009 Pazar

James Blunt - 1973 (Live, London)

EN ZIPLAYANINDAN BU ŞARKIDA DANS ETTİM BİR DE BUGÜN!! DEFALARCA HEM DE... BİR KEYİFLİ, BİR KENDİNDEN GEÇMİŞLİK... ALT KOMŞUDA TAŞINDI YA, YENİSİ GELENE KADAR ZIPLA BABAM ZIPLA!
HERE WE GOOOO AGAİİN :) LALALLALA

Kim demiş....

Benden Yeşil Parmaklar olamaz diye?!
Halt etmiş!!!

Bütün bir öğleden sonra toprakları mıncıkladım, çiçeklerimi saksılara diktim, ilaç koydum ölçerek, ölenleri üzülerek söktüm yerlerinden, çiçek cennetine gönderirken şarkı söyledim onlara! Fonda bol Morcheeba, arada bir sigara, bol temiz hava, taşınan alt komşuya güle güle derken yanlışlıkla aşağı atılan saksı altlığı (bizim kaçan kız gitti bu arada.. Özlicem ben sanırım onu), kendi kendine konuşma, telefonu tamamen kapatma, her yeni dikilen çiçekim ile akıttığım sevinç ve "aman da ben neler yaparmışım" gözyaşları, bir iki ufak solucan... Rahatlama... Sonuç nedir derseniz, buyrun bakın aşağıya...

Belim kopmuş durumda! Bacaklarım çömelmekten fonksiyonlarını kaybettiler, düz yürüyemiyorum! Balkondaki çamur deryasını temizlicem diye, kova kova su taşımaktan anam ağladı ve sanırım su giderini tıkamayı başardım bir şekilde... Ama mutluyum! Öptüm hepsini, konuştum biraz, sağlıklı kalmalarını, bir senelik olmamalarını istedim... Şimdilik ses seda çıkarmadılar, uyumlular!
Ben yinede isim takmadım bu sefer hiçbirine... Sonra ayrılmak ve veda zor oluyor!
He bir de tehdidimi de savurdum! Ben ölürsem siz nasıl üzülürseniz, siz ölünce bende üzülüyorum, o yüzden ayakları yere sıkı basalım lütfen diye! Yağma yok, kardeşleri çok kalbimi kırdı çünkü daha önce!

Vurdu beni uykusuzluk vurdu!

Bayılıyorum geçmişi olan insanlara...
Hoop, durdum, yanlış girizgah oldu! Bayılıyorum geçmişi olan çiftlere...
Şimdi burdalar, bugünde.... Mutlular!
Ama mesela 10 sene öncede başka bir yerlerdeymişler... Beraber... Anlatıyorlar, resimler gösteriyorlar! O on seneden önce bir 5 seneleri daha varmış... Onu da hatırlıyorlar...
Muhteşem! Takdirime şayan bir durum bence!
Çok isterdim benimde öyle olsun... Bir adam olsun, seneleri kaplasın! Gidenlerden olmasın, kalsın... Kalsın ki son olsun, sonumuz olsun!
Sarhoş da olalım beraber, kanlı bıçaklı da, bir yuvayı dolduracak kadar çocuklarımız da olsun, kazlarımız ve köpeklerimiz de! O da yemek yapsın, bende kofraları tamir edeyim! Arkadaşlarımız olsun her daim yanımızda, eskilerden ve yeni katılanlarla oluşan bir grup...
Bu saatten sonra birşeyler yaparsam belki; ama öncesi yok bende maalesef...
Ben hikayeleri yarısında bırakanlardanım... Ya ben sıkılıyorum ya da onlar yazmak istemiyorlar devamını... Ne yazık, bolca anım var, bolca sevdiğim dediğim, ama hiçbirini bugüne getiremediğim...
Ben, ben olmayı mı değiştirmeliyim acaba derim bazen... Bu saat ve bu yaştan sonra yapmak zor... Zaten uğraşsam da yapamam ki! Ya yine sıkılırım ya da bir yerlerinde falso veririm prosesin! Bir gerçekte var gerçi, onu da belirtmem gerek... Senelerimi kaplar dediğim kimse olmadı bende! Son olsun, sonumuz olsun dediğim! Hep son olur mu diye sordum ben? Olmadığını sezdiğim, bildiğim, bildirildiğim anlarda zaten farkındaydım "eskiler" listesine bir isim daha eklediğimin...
Neyse ben hikayelerini dinlemeye devam edeyim diğerlerinin! Kim bilir belki ben onlardan fazla, 150'ye kadar yaşayacağımdır ve o yüzden benim son'um biraz uzaklarda beklemektedir...
Bazen sevmiyorum ben bu uykusuzluğu! Nelere sardırıyor insanı :)) Bir kuzu, iki kuzu... Çok kuzu... Çobannnnnn.... :))))

Teoman - renkli ruyalar oteli

NeRdEsİn??

Eyy uyku nerdesin?
Kaybettik yine birbirimizi!! Gelmedin gelmedin,gel diye antibiyotik üstü viski denedim senin yüzünden!
Fazla naz aşık usandırıyor, söylemediler mi sana? Yoksa ben son zamanlarda çok mu kullandım seni, sıkıldın benden!?
Ama insan giderken haber vermez mi? En boktan adamlar bile söylüyor, eywallah sen bana az, fazla geldin, iyisin hoşsun ama bla bla bla, diye... Kime kaçtın sen? En son konuştuğum babam, uykudan 15 dakikalık konuşmanın 10'unu haybeye harcadı esnemeleri ile! Ona gittiysen, haberin ola sabah saat 6da yarı yolda bırakacak seni! O saatler en güzel saatlerimdir, kimse beni terkedemez hayallerin yalan olacak! Sabahın körü adamı o! Demedi deme!
Kitap okudum hemde en sıkıcılarından, aylardan beri baş ucumda olup da, emeğe hürmeten her gece bir kaç satır okuduklarımdan! Sayfalar bitirdim, bana mısın demedin! Kapadım ışığı saydım bütün sürüyü küçüklü büyüklü, sürü bitti sen gelmedin!
Saat 2:46 itibarı ile bangır bangır free design ve eski sevdiceğin online olduğu bir msn ile baş başa bıraktın beni! Alacağın olsun!
Ben ki her fırsatta seni değerlendiren, kollarında kaybolan, uyanmamak için adam dövmüş insanım!
Hayır zannediyorsan ki geç gelirsen bir pazar sabahını uyuyarak geçirecek bu hatun, yanılıyorsun, bir çok defa anlattım ben sana bunu! Genlerde var, pazarda olsa 7yi az geçe gözümü açıyorum ben, iş günleri hep geç kalmama rağmen!
Sezon geçişi mi dedin sen bana? Ne sezonu yaaa? Senin sezonun mu olur?
Sevişmedin ne zamandır ondandır diyosun da, niye yüzüme vuruyorsun bunu? Düzgün adam vardı da biz mi sevişmedik!?
İçim uyuyor uykucum... Gel n'olur şu beyni de kapat!
Bir kuzu, iki kuzu, üç kuzu.... Çok kuzu... Nerde bunların anneleri babaları? Koyunlar sizde toplanın yeniden! Çoban nerede, o da gelsin! Koyunları saydık yetmedi, çobanla sevişiriz bari!

11 Eylül 2009 Cuma

SiViLcE...

İnsanın beklemediği, ama en usturupsuz yerinde çıkan sivilce hayatı ne kadar engeller derseniz, size bir sünnetli fotoğrafımı hemen yollarım! Tek maşallahım eksik!
8 hamlede oturup, 6 hamlede kalkabiliyorum! El hep don kenarlarında!
Ufak bir sivilceden ne çıkar demeyin! Normal sivilce bir üzüm taneciği ise, ben benimki ile 2010 yılı bağbozumunu kutlayabilirim!
Yaw bu beden ve acı mekanizması nasıl işlemekte, biri bana açık açık anlatsın! Yoksa ben daha bu yaşta yaşlılık için ayırmam gereken tüm haklarımı satıp savuyorum!
Yarın sabah 9da doktordayım! Cilt doktorunda!!!
Bir ona göstermemiştik mal varlığını, o da görsün eksik kalmasın!

BIG WET BALL :))


Eylül geldi geçiyor...


Hiç bir Eylül tutmayacak bu Eylül'ü !!
Nereye gidersen git bu Eylül bu Eylül olacak!
Neyse acısı ve tatlısı bu Eylül'de hatırlayacaksın!

Bir dahaki Eylül'de çooook mutlu olacaksın belki!
O yüzden mutsuzluğunun, umutsuzluğunun, huysuzluğunun tadını bu Eylül'de çıkar!
Bir daha hiç bir Eylül bu Eylül olmayacak!
Yeter dediğini duydum sanki, öyle işlemiyor düzen, kötü haber

:( özür dileriz...
Çek ki ama sen bunu, daha iyi zamanlar olduğunu, olacağını gör!
Söz sana olacak, oluyor! Daha mutlu oluyor musun???
FARKLI MUTLU OLUYORSUN!!

ZIT KUTUPLAR mı, TENCERE ve KAPAK mı?

Zıt kutuplar birbirini çeker mi? İllaki çeker, kanıtlanmış işte zamanında fizikle, matematikle! Biyoloji, kimya var mı işin içinde bilmiyorum hiç?!İlgilenmiyorum da, sevmem çünkü bu bilim dallarını...
Ama benim mıknatıs koleksiyonum var mesela, çatır çatır çekiyorlar buzdolabımla birbirlerini! Böyle bir anlaşma, böyle bir kaynaşma yok! Hatta çekim o kadar fazla ki, dolabı silen kadın mıknatısları yerinden oynatamıyor, dolayısıyla ileri geri itme hareketleri ile temizliğini yapıyor... Nedir ama sonuç: Birbirini çeken zıt kutupların birinin çizilmesi, üzerinde çentiklerini bundan sonra hep taşıyacak olması... Belki affeder dolabım, mıknatıs koleksiyonumun onu çizen zıt kutbunu... Eğer o mıknatıs kalsa hep üzerinde... Ama bazen ağır geliyor, bazen mıknatısın etkisi bitiyor, sıcaktan gevşiyor ve daha bir sürü neyse ne! Düşüyor yere kendi tuzla buz olup ya da geriye yapışmak istemezken, dolabımı çizikleri ile tek başına bırakarak...
Bizde seninle böyleydik işte! Tencerenin kapağı gibi birbirimizi mi tamamlardık, yoksa zıt kutuplar gibi birbirini mi çeker, hiç çözemezdik! Tam olduğumuz zamanları sükunet içerisinde geçirirken, ekseriyetle zıtlık dolu ruhlarımızla çizer, kanatırdık hep birbirimizi! Her gece sevişmelerde unuturduk sonra zıtlıkları, herkes kendi tarafına dönüp ya da yüzyüze silerdi gözyaşlarını, tekrar bütün olurduk en tutkulu öpüşlerde... Ne tam olup kazandık biz, ne de zıt olup... Çizdik, sevdik, seviştik, eğlendik, güldük, ağladık, birbirimizin sigarasından sigaralar tellendirip dumanları suratlarımıza üfledik... Sonra birimizin gözü yandı dumandan... Yüzünü çevirdi... Birimiz fazla zıtlaştı, çok çizdi acıttı... Birimiz kurtarırım sandı... İkimiz çok inandı ya da hiç inanmadı... Kurtulamadık biz... Zıtlığımız, çiziklerimiz, kalbimiz avucumuzda, sözler daha tam bitmemiş, sevişmeler aynı güzellikteyken, seni de beni de temizledi bir toz bezi!
Hangimiz daha tuz buz onu bulmak lazım...

Bulls eye...

İşe koş, sporda koş, yemeğe koş, arkadaşlarla buluşmaya koş, hedefe koş, tutturamadın başka hedef bul ona koş, ormanda sağlıklı yaşam için koş, arkadan sel geliyor koş babam koş, istop'u tutmak için koş, yoksa vuracağın adamlar vuramayacağın mesafelerde olacaklar, trene koş, vapura koş....

Yorulmuyoruz biz heralde yaaa... Ya da metropolitan olmanın baş şartı olan koşma, koşturma, koşturmacaları o kadar benimsemişiz ki, en amiyane tabiri ile koymuyor hiçbirimize... Çok yorulursak bedenen, bir saat erken giriyoruz yatağa, iki suda eriyen C-vitaminini hüpleterek, ertesi güne şifa niyetine! He kafayı kırdıysak ucundan o zaman o yoga senin bu guru benim, ordaki psikolog iyi bu taraftaki daha kötü arayışları...Kendimize göre çözümlerimiz hazır, çözüm zannettiklerimiz ya da...

Ben birçoğu gibi hayal kuruyorum mesela, günün kalabalığını evimin kapısını kapatıp arkamda bırakarak, rahatsız ama özlediğim koltuğumda... Bir gün Yeni Zelanda semalarındayım, başka bir yorgunluk anı, soğuk denizlerin sıcak kıyılarında, bazen puro sarıyorum Küba sokaklarında, hatta bir kere dünya turuna bile çıkmıştım, kesinlikle yeterli olmayan coğrafya bilgimle...

Sıkılıyorum bazen etkisiz rutinlerden... Hayatıma kattıkları, kaçırdıkları değil tartıştığım! Ama rutinin kendisi, bordronun ön yüzü, sabah belli saatte karşısına geçilen akşam o saat olmadan gözün ayrılmadığı bilgisayar ekranı, otomatiğe bağlamış konuşmalar, aynı yüzler, benzer sesler, sesli harfleri yutarak konuşanlar, nazik totomu yazın pişiren kışın üşüten deri koltuklar, aynı mekanlar.... Çapı geniş bir çemberin en tontişinden fino köpeğiyim, aslında bazen bir pitbull olup, herkesi, herşeyi ısırıp yemek isterken... (Ben bu aralar taktım zaten birilerini yemeye, hayırlısı diyorum sadece)

Bir kısmı önceden, hatta çooook önceden daha ilk doğarken konulmuş, bir kısmını hayatımın şekillendirdiği, mahalle baskısının az buçuktan katkısının olduğu hedeflerden baygınlık geldi... Ufak, eşin dostun olduğu, denizin soğuduğu, güneş batarken anlamsızca ufka bakıldığı, çok istemedikçe konuşulmadığı bir Ege kaçamağı beni bekler galiba... Sıkıntıları sezondan önce denize döküp, bol yosun, mavi, çam ağacı, kozalak, begonvil, beyaz, tuzlu mayo, balık, zehirlenilmeyecek ve ürik asidi zıplatmayacak oranda karides, sessiz koylar, sesli kahvelerde yaşlı amcalarla 51'ler, şıpıdık terlikler, birkaç don, bir gömlek, bir şort, bir de gerekirse diye sıcak kazak eşliğinde kışı karşılamak lazım! Az kaldı... Gidiyorum yakında, biraz uzaklara, yetecek kadar süre kalmacasına... Destination unknown...

Allah bu kadar vurdumduymaz olan, rantçı pezevenklerin hepsini kahretsin!!!!

Bahçeşehir'de Hayvan Barınağında Bulunan Yaklaşık 265 Kedi ve Köpekten 130'u selde ölmüş!! Onlarla ilgilenen gönüllüler barınağa geldiklerinde yaşayan hayvanları çamur ve balçık içerisinde bulmuşlar!
Ama bu kadar sinirlenerek hata bende değil mi? İnsana değer vermeyen bu pis mentalite barınaktaki hayvanları neden düşünsün ki? Hay aptal ben, nelerde kuruyorum aklımda!!

9 Eylül 2009 Çarşamba

NUH TUFANI...

Rezillik diz boyu... Hatta ben boy veremiyorum bu kadar suyun içinde! Ama size kısaca bilgi vereyim dedim!

Bizim gümrük şirketi haberlerde göreceğiniz İkitelli Basın Ekspres yolunda, şirkete ulaşamıyoruz. Bina yarısına kadar su altında. Ofis Allah'tan 7.katta, server sağlam, tüm back-up'lar alınmış durumda ama muhasebe arşivleri sular altında kalan bölümde. Berbat bir durum... Sabaha karşı 3ten beri antrepodayız (bu da hadımköy bölümü) babam ve tüm ekiple, burayıda sel basmış durumda ayağımızda çizmeler üzerimizde t-shirtler donumuza kadar ıslak malları rafların en tepelerine kaldırıyoruz. Forkliftleri kenarlara bağlıyoruz yüzmesinler diye. Mal olarak zarar bir kaç yüz bin doları ALLAHTAN geçmez!!!
Halkalı Gümrüğü tamamen sular altında! Sele kapılıp yuvarlanan tırların içersinde - televizyon her ne kadar iki ceset desede - SADECE BUGÜN onlarca insan ölmüş durumda, ben bunu bizzat görenlerdenim!

Bu yağmur yine başladı ve devam edecekmiş. Cuma cumartesi daha da şiddetlenerek.. Dahası olur mu bunun, dahası nedir hiç bilemiyorum tahmin bile edemiyorum. Ben şimdi itfaiye ve karakoldan zabıt tutturmaya gidiyorum!
Şu işler toparlansın, sigorta ile anlaşılsın, o bu , ondan sonra bu azına sıçtığımın alt yapısız, insana saygısı olmayan, canının ve malının boklu bir dere taştı diye tamamen risk altında olduğu, yılların ağaçlarını kesip, rant sağlıcam ev yapıcam para kazanıcam diye acısından ölen, çarpık kentleşmeye peşkeş çeken hali hazırdaki dahil tüm belediyelerini,yöneticilerini, en şerefsiz hükümetlerini, ibne RTE ve onun göt yalayıcı şürekasını barındıran şehir ve ülkeden siktir olup gidicem!
Bu sinirle haber vereyim dedim!

Aylık aidatı 72.000 USD olan Hadımköy'deki olimpik havuzumuzdan sevgiler gönderiyorum herkese!!!