15 Eylül 2009 Salı

Bir de benden dinleyin bu hikayeyi...


12.09.2009 tarihli SABAH gazetesinde Hıncal Uluç'un köşe yazısını okudunuz mu bilmiyorum... Makedon bakanın istifasını örnek göstererek sele 7 can veren PAMEKS tekstil firması sahibinin pervazsızlığından bahsediyor...

Konu ile ilgili olarak tam bilgilendirilmediği, ve pek araştırmadığı, tamamen kulaktan dolma haberler ile bir örnek verdiği kesin...

Olayı, günü anı anına yaşayan, devamında bir savaş filmi platosunda olduğunu zannettiği günler geçiren ben'den dinleyin hikayeyi...

Ben bir gümrük müşavirliği firmasının sahibiyim. Daha doğrusu bir aile firması olan şirketin yeni jenarasyonuyum. Firmam Hıncal Uluç'un ve İkitelli'yi tanıyanların yakından bildiğini inandığım, Dereboyu caddesi üzerindeki Balnak binasında, Ayamama deresinin hemen kıyısında, yağmalanan Evkur'un çaprazında. He bu şekilde anlatamadıysam, meşhur Bal Cafe'nin binası diyim, belki o zaman anlaşılır... Dolayısı ile çarşamba günü meydana gelen sel felaketinde kötü yara alan binalardan biriyiz. Çarşamba günü şans eseri, yolda kalmaktan kurtulan, ancak Ayamama deresi taştığı sırada Balnak binasında olan ben, her anını dehşet ile seyrettiğim ve 30 senelik hayatımda ilk defa tanık olduğum bir felaket ile karşılaştım. Arabaların göle uçuşunu, dere ile aramızda olan duvarın suyun gücü denen akıl üstü bir güçle nasıl yıkıldığını, yanımızdaki antrepodaki ürünlerin bir gümrükçü tabiri ile nasıl "millileşip" dereye karıştığını, yan binamızdan insanların suya kapılıp öldüğünü ve cesetlerinin çıkarıldığını bizzat gördüm... Allah'a çok şükür sektörümüze göre zararımız minimum seviyelerde ve hepsinden öte hiçbir çalışanımızın kılına bile zara gelmedi.

Hıncal Uluç'un yazısında bahsettiği Pameks Şirketi maalesef bizim kadar şanslı değil. Hem maddi hem de manevi anlamda çok kayıpları oldu. Özellikle kaybedilen 7 can maddi her türlü zararın üzerindedir, buna kesinlikle eminim. Yalnız yazısında sanırım o da yanlış bilgilendirildiği için, bir noktayı daha doğru açıklamak isterim. İlgili firmanın ve aynı firmanın kardeş firması Pagi (hemen yan binası) ve hemen yanındaki yeni açılan CourtYard otel çalışanlarının hepsi en yeni ve kurallara en uygun servis minibüsleri ile çalışma sahalarına getirilirler. Talihsiz günde yaşanan tamamen ve tamamen kaderin cilvesi olarak tanımlanmalıdır. (pis belediyelerin, ahlaksız yönetimleri dışında) O gün şiddetli yağmur dolayısı ile birbirlerine yakın yerlerde oturan (ki hatta bazıları normal servislerde aynı serviste bile değillermiş) bu 7 bayan servisleri gelmeyince işlerine geç kalmamak ve yağmurdan korunmak için mal taşıma amacı ile kullanılan bu aracı geçtiği güzergahta yakalayıp, kendileri durdurarak, yolları üzerinde diğer birkaç arkadaşlarını da toplayıp fabrikaya gitmişler. Dolayısı ile sadece ve sadece biri diğerlerine yardım etmek isterken ve de ecel denen şey geldiği için, sel 7 cana daha mal oldu.

Şirketin sahibi beyfendi tutuklandı, ancak bu tutuklama kanunlar incelenirse şu anda kendisini haklı duruma düşürmüştür ve karşı dava açma ve hakkını sonuna kadar savunma şansına sahiptir.

Haticeye değil neticeye bakacak olursak, sel sizin benim bildiğimden çok daha fazla canlar aldı... Tır garajlarında sadece tır şoförleri değil, orada "değnekçi" tabiri ile tırlara, şoförlere yardımcı olan insanlar öldü! Kim olduğunu, kimi olduğunu bilmediğimiz yabancı şoförler öldü! Patronunun televizyonda yağmuru gördüğü için "arabamı garajdan çıkar" diye emir verdiği güvenlik görevlileri öldü!

Dereboyu caddesi halen daha bir savaş alanı! İnsanlar yaralarını sarmaya, balçık çamurdan arınmaya, düzenlerini yeniden kurmaya çalışıyorlar. Kayıplarımız çok fazla... En başta inancımızı kaybettik ben ve benim jenarasyonum, benden daha gençleri saymıyorum bile! Tabanı tonlarca su ile dövülmüş, sağlamlığı tartışılan/kontrol edilmesi gereken bir binada, diğer tüm binalar ve çalışanlar gibi yeni bir güne, yeni bir haftaya elimizden geldiğince umutla ve güneşli başladık Pazartesi günü.

Ve ben, şahsım adına konuşayım, deodorant kullanmadım!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder