28 Mayıs 2010 Cuma

27 Mayıs 2010 Perşembe

Birileri, bazıları, kimileri...

Birileri sürekli bir oyunlar peşinde...
Diğerleri yalan söylüyorlar... Bir kısım çok doğrucu, çekilmiyor... Bazıları çok çalışıyor, çoğu asalak, üzerine basarak yaşıyor! Kimileri sorgusuz sualsiz herşeyi kabul etmiş... Geri kalan sürekli isyanda, itirazda, o da bayıyor!
Oradakiler daha zengin, daha kolay yoldan... Bu yakındakiler çok fakir ne denerlerse denesinler... Bazıları çok seviyor, kalp her daim kırık.. Bir çoğu sevgide sahtekar, kalp hiç yok...
birileri hep diğerlerini takip ediyor... Çok azı gidilmemiş yoldan gitmeye cesaretli... Bir kısmın suratına tüküresim var, az sayıdakileri de kucaklayıp içime sokasım! Bende dahil bazıları koparmış kafadaki kayışları, az nevrotik, bol kaotik... Dışımızdakiler zaten zincirlik, bulaşmaya gelmiyor... Çoğumuz iki yüzlü... Daha  çoğumuz sadece kendini düşünüyor... Birçoğumuz hayvan sevmiyor, varolduğu noktayı unutup...
Hepimiz yorgun...
Hepimiz savaşçı...
Hepimiz inançsız...
Hepimiz mesafeli...
Hepimiz kızgın...
Hepimiz maskeli...
Hepimiz sarılmayı unutmuş...
Hepimiz kötülüğe, yalan dolana alışmış...
Hiçbirimizin grileri yok gibi...
Hepimizin geri dönüşü zor gibi...

Ben biraz sinirli gibi... Neden olduğunu bilmeden! Çık içimdeki şeytan diyip kusasım var gibi ...

Fala inanma... İnandıkça sıra sana gelecek...



Hayatım boyunca hiç işim olmadı falcılarla... Hiç inanmadım ben çünkü falın bana katacaklarına, rengi en az kahve telvesi kadar koyu bir kadının hayatımla ilgili anlatacaklarına, her parmağına yüzükler takmış ve belli güçlerine hürmet ettiğim bir esiriklinin kartlardan geleceğimi göreceğine! Gitmedim mi, çok gittim, üç haneli rakamlardan az, çift haneli rakamların ortalarında... Sadece 4 kere benim için bakıldı 30 senelik hayatımda! Niye gittim diye sorarsanız, asil görevim not tutuculuktu, malum eline sazı alan her falcı başlıyor anlatmaya, ehhh fal baktıran konsantre olup dinlesin mi yoksa oturup yazsın mı bilemiyor, bakıyor Burçin'de de doğuştan bir not tutma yeteneği var, bir iskender kebaba tavlayıp götürüyorlardı beni... Rengine bakıp Somalili zannettiğim falcılar gördüm, çok lüks evlerde yaşayanlar gördüm, çok izbe yerlere girdim, cinleri izin vermediği için not tutmama kızanları tanıdım - ki bunların yanında kebabı hiçe sayıp kaçtım, uğrunda fal baktırılan şahsın vesikalıklarını bir bardak suyun içine koyup, "içindeki kötülüğü boğuyoruz" diyenlere çok güldüm... Velhasıl bu falın - benim tecrübelerimle sabit olarak - kimseye doğru birşeyler getirmediğini ben çok genç yaşta farkettim, hem param cebimde kaldı hem de bol bol iskender yedim! Fal baktıran, kalbi tarumar arkadaşlarımın çoğu da bugün tahminlerin, cinlerin, su baloncuklarının çok ötesinde bir hayat yaşıyorlar...

Ama yaş 30 olunca, sistem kendinden nevrotik işleyince, bir de etrafımdaki herkes çok methedince, benim en Nazlı'mla gittik bir Cuma akşamı Etiler'de ki falcıya... Siyahi renklerine alıştığım, şalvar modasının en sıkı takipçilerinin tersine, güzeller güzeli bir kadın karşımda, bir odaya geçiyoruz elimde kahve fincanımla... Elinde battal boy tarot kartları, hiçbirini açmadan karıştırıyor sürekli, kahve fincanı da öksüz, masada! Başlıyor konuşmaya, " sen yanlış doğmuşssun" ve "bu kadar soru dolu bir hayatı kimseye çaktırmadan nasıl götürüyorsun" diye... Hadi ordan diyesim var, mimiklere hakimimde başka neremi okuyabiliyor bu hatun, ona göre kontrolü elden bırakmayacağım... Anlatıyor devamlı birşeyler, geçmiş var, gün var, gelecekten vaatler var! Arada bol bol burç ismi geçiyor, o burç kim, bu burç ne, şu burç nerede diye, fikirsizliğim, burç bilgisizliğim, ve ilgisizliğim kızdırıyor biraz kendisini... Fincanı açıyor içi bembeyaz, fala inanmayandan daha ne beklenirki diye fırçayı basıyor! Kahve dandikti diye espri yapmaya çalışıyorum, deli gibi tarot kartı çeviren ellerinin yavaşladığını görünce, densizliğimi fark edip susuyorum... Akıllısın diyor, öyleyim vesselam... Hırslısın diyor, sonuna kadar diyorum.... Merhametlisin, sevgi dağıtıyorsun diyor, çok çektim bundan diyorum... Erkek olmalıymışsın diyor, birşey diyemiyorum... İlk hayatımda kertenkeleydim ben desem, dalga geçiyorum sanıp beni odadan atar... Zaten hep erkek olmak istedim, bu kadar deliyim, bu hatunluk hep sınırlarını koydu desem, sapığım sanıp beni yine odadan atar...Odanın camında yansıyan suratıma bakıyorum, teşbih-i beliğde hiç hata yok - mal gibi sırıtıyorum!

Eski adamı söylüyor, taa seneler öncesinden, hakkında hala akıllanmadığım adamı anlatıyor bitmiş iyi olmuş gibisinden, sevgilimi anlatıyor, çok mutlusun ama bu kadar soru ne içinde diyerekten... O kadar övüyor ki sevgiliyi, bir an etrafıma bakıyorum, falcıya gittiğimden haberi olmayan, olsa fena dalga geçecek olan sevgili, bir şaka mı hazırladı acaba diye... Akıllı adam diyor, öyle vesselam... Hırslı diyor, benden daha fena... Aile diyor, tek geçer diyorum... Çok başarılı olacak, dur arkasında diyor, totoyu kaşıyıp, tahtaya vuruyorum, bu fal beni fena bozuyor! 

Elimi önümde duran kağıt kaleme dokundurmamam, "ahhh", "ayyyy", "tüüüühhh" ve benzeri naralara mahal vermemem, burçlardan bihaber olmam dolayısıyla " senin gibi akıla fal bakılmaz" diyor ve ben git artık komutunu algılıyorum...  Bende fal "sevgilin kablo işinde çok başarılı olacak" dediğinde bitmişti zaten ama ona çaktırmıyorum... Adam aylardır kablosuz sistemi kurmak isterken falda kablo çıktığını ondan saklamam gerektiğini düşünüp, falcının gözlerinin çok güzel olduğunu söyleyen saçma bir cümle ile odayı terk etmeye hazırlanıyorum... İyi akşamlar duymaya hazırlanırken, " garip kadınsın" diyor arkamdan! Biriniz de yaratıcı olun farklı birşey söyleyin lütfen artık yaa...

HAMİŞ: Etiler Alkent karşısı Miraj Cafe'de Semra Hanım... Beni dinlemeyin siz, ilginiz varsa gidin! Semra Hanım çok tatlı, en az benim kadar garip, muhteşem güzel renkte gözleri var, ve itiraf etmek zor gelsede %95 menzilin içinde kendisi...   

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bir dakikalığına şampiyon, 2 saatliğine eşkiya olduk biz...

Beni tanıyan bilir, baba ilk sevgilidir, sevdiğimdir, yere göğe sığdıramadığım, en yakışıklım, tek sözünü dinlediğimdir... Sonra Fenerbahçe gelir sevdiğim, senelerdir maçlarına gittiğim, uğruna cop yiyip, toto üzerine bir koca ay oturamadığım, dikenli teller içine düşüp bacakta fiyakalı bir faça ve bolca tetanoz iğnesi kazandığım, yıllarca ses tellerimi zedelemek sureti ile artık en ufak viyaklamada bir erkek kimliğinde konuşmaya devam ettiğim, koskoca hatun olup Fenerbahçe aşkına hareketler çekerken televizyonlara çıkıp, annemden fırça yediğim....
Dün büyük aşkı içinde duyan herkesin biraz korkarak ama hep inanarak, sonuna kadar destekleyerek, sarı ve laciverte büründüğü bir gündü... İlk aşk, karısını aldı yanına, Beşiktaşlı olmasına rağmen o... Şans getirecek bize, dedi... Kız kendi arkadaşıyla yaptı programını, oradan oraya gezip, alkollü her içeceği denerken... Muhteşem bir maç, bitmek bilmeyen dakikalar, yenilen aptal bir gol, ümidi hiç kesmeme, sürekli dualar, bitişe yaklaşırken artan stres, sinir, ve bir dallamanın gaza gelip yaptığı anons ile atan şalterler... 
Şampiyonluk umutlarını son dakikaya bırakan her takımın taraftarı gibi zaten sinirli olan insanlar, bir de şampiyon olmadıklarını bir yanlışlık sonucu sahanın ortasına koştukları sırada anlayınca çıldırdılar... Genci, yaşlısı, eğitimlisi, eğitimsizi, varoşu, lüks semtlisi, locası, açık tribünü hiç farketmedi, herkes tepkisini verdi kendine göre... Bazıları yaktı, bazıları muhtemelen bir kaç haftaya para verip yeniden alacakları koltukları yerinden söktü attı, bir kısım taşladı, başkaları camı çerçeveyi yere indirdi bol küfür, hiddet ve şiddet eşliğinde... İlk aşkın karısı önce sinirlendi, sonra çok korktu, zar zor kaçtılar tüm taş, cam ve ateş yağmurunun altında... İlk aşkın ağzını bıçak açmıyor dün geceden beri... Yaşadığı stres, duyduğu hayalkırıklığı, içinden kendini ve karısını kurtarmak zorunda kaldığı terör sessizleştirmiş onu! Masasının üzerinde yeni sezon bileti için evraklar, eline aldıkça gözleri doluyor, bu kadar sevmesine rağmen, bu kadar haksızlığa uğratıldığı için, içi elvermiyor yine de senelerdir gittiği koltuktan ayrı kalmaya, gönül verdiği takımını yalnız bırakmaya... sonuçta söz vermiştik biz ilk aşk ile ben küçücükken ve kaybedilen bir maç sonrası çok ağlarken, yağmurda, çamurda, yenilgide, galibiyette, başarıda, başarısızlıkta hep yanındayız diye...
Bizim camiamızda bir kazanan yoktu dün ya da hepimiz kazandık belki de cinnet geçirip, etrafı; gözü dönmüş şekilde harap etme kupasını... Vatana millete hayırlı olsun, Fenerbahçe nurtopu gibi bir ilke daha imza attı, geri kalan tüm takımların rengi belli oldu, Bursaspor şampiyon oldu, Fethullahçı Etruğrul Sağlam'dan daha da çok nefret ettim paytak paytak saha da yürürken, Şükrü Saraçoğlunun tam düzeltiyoruz dediğimiz çimleri yeniden harap oldu, 10 senedir anons yapan adam artık ancak saz arkadaşları ile birlikte pavyonda tutar mikrofonu, Aziz Yıldırım yalan oldu, Fenerbahçe yine de benim gönlümün şampiyonu oldu...

11 Mayıs 2010 Salı

BayKal - BayGit - BasGit ... Hepiniz!

Ben bu politikayı hiç anlamazdım zaten... Sevmezdim de! Burnumu sokmadım, sokmak için hiç çabalamadım, okuyup kendimce yorumlarımı genelde kendime saklayıp, bizim ülkede herkes politikacı olduğu için çevredekilerin yorumlarını dinleyip oturdum hep totomun üstüne...

İki boyutlu çünkü bu menem şey! Ve ben boyutlardan biri azalınca hayatımda hep zorluk çekmişimdir... Düzlemler sıkıcıdır... İki çizgi çizersin ucuna okları da yapıştırdın mı ucu bucağı yok, gittikçe gidebilme hakkı var o eksenlerin! Ne kontrol edebilirsin, ne tam anlayabilirsin...

Velhasıl hal iki boyutlu, vaziyet her ülkeden daha berbat, benim kapasite de bunu anlamak için limitli olunca susarım ben....

Ama dün gerçekten "tarihi " bir gündü dolayısı ile bugün konuşasım var! Yıllardır Atatürk'ün partisini kendi inançları, politik hırsı, koltuk sevdası ve anlamsız inadı ile diplere sürüklemede en büyük paylardan birine sahip olan adam istifa etti... Ne hırsı geçtiğinden, ne koltuğu daha az sevdiğinden ama... Sebep çok pornografik... Üstelik de biz sadece VARAN 1'i seyretmişiz... Star Wars misali VARAN 2, 3, VARAN TATİLDE, VARAN'IN İNTİKAMI, VARAN TOPLARIN SAVAŞI diye devam etmiyorsa, gelin beni bulun tüm söylediklerimi kağıda basıp yiyeceğim!

Senelerce tepeden tırnağa sövdüğümüz, çekilsin gitsin, yerine bir altenatif olsun istediğimiz adam uçkur davasına istifa edince herkes pek bir hüzünlendi... Çok ayıptı, bu kadar da herşey yayınlanır mıydı, bu özel hayattı, istifa ederek çok şanlı bir harekette bulunmuştu!!?! Allah aşkına aklımızı başımıza devşirelim.... Bu adam çok kaliteli, aktivite, bilgi, beceri dolu bir kadın olan bilmem kaç senelik karısını aldattı! Hem de muhtemelen defalarca!... Tühhh, kaka dediği Nur'cuların bir totosunu yalamadığı kaldı dün, ki aslında hareket çok akıllıca, şimdi arkasına koca bir klan aldı!... Ne kendi ailesinden özür diledi, ne başıyım dediği partisinden, ne temsil etmeye çalıştığı halktan... RTE'nin kucağına çocuğu bıraktı ve çekildi kenara tam da kurultay ve seçim öncesi... Bu uçkur hikayesi ile ilgili bahisleri toplamaya başlıyorum, haberiniz olsun! Ben diyorum ki "Şeyini kullanarak bu olayda bir kahraman olan şahıs gittiği gibi gelir... Hem de daha fazla şaşa, daha fazla hırs, daha fazla alkışla! Bol övgü alır, seçimde de muhtemelen bol oy..." Benim ülkemin insanı aptaldır! Benim ülkemin insanı cahildir! Benim ülkemin insanının aklı şeyindedir! Benim ülkemin insanı tükürdüğünü yalamasını sever! Benim ülkemin insanı iki boyutludur... Önüne bir ok eklersiniz ve uzar gider, nereye, nasıl, niçin gittiğini bilmeden....

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Sigaramın dumanına sarsam...


Bu sigara yasağına başından beri inanmamıştım ben...

Güvenmemiştim de! Olmaz demiştim Londra'daki gibi bir ortam mesela... Mümkün değil Ecylpse'de karpuzlu votkaları yuvarlayıp perküsyonlar eşliğinde salınırken ayrı, dışarı çıkıp bir sigara yaktığında ayrı ortamlarda ol, ayrı insanlarla tanış, sohbet et... 

Olmadı da zaten... Öncelikle benim ülkem kural kanun tanımaz bir ülke, yasak çıktı, ilk ay herkes panik... İkinci ay istisnasız her restoran, bar, cafe'nin bir üst ya da bir alt katında sigara içiliyor! Yani öyle tanışma kaynaşma sigara muhabbeti falan yok sokaklarda...Niye giriş kat değil o başka bir yazı konusu! Devamında benim ülkem maganda dolu bir ülke... Oldu da sigara içenlerin oturtulduğu katlardan birinde yer bulamadın ve dışarı çıktın, değil sohbet etmek, ayak parmaklarının ucundan başka yere bakmaya cesaret edemiyorsun hatun halinle... Adam sigara mı içiyor, seni mi yiyor belli değil! Edebiyle sigara içmeye çıkmış hatun kişi sokak kızı İrma muamelesi görmeye mahkum! Ey aklı şeyinden başka hiçbir yere çalışmayan embesil, sigaranın paketine aynı parayı vermişiz, aynı zehiri içimize çekmekteyiz, gidersek muhtemelen ya gırtlak ya akciğer kanserinden gideceğiz ikimizde, sen benden biraz daha fazla tutuyorsan dumanı içinde salaksın, dumandan halka yapmayı beceriyorsan, işin gücün yok böyle şeylere sarmışsın, ama o X-ray misali üzerime doğrulttuğun bakışlar niye... Açıkta birşey mi var yoksa bir yerlerden mi tanışıyoruz da ben seni iki duman arası çıkaramadım! Yemiyor da kıllı popoları dertlerini kelimelere dökmeye! Ceplerinde nereye harcayacaklarını bilemedikleri paraları, çorapsız mokasen ayakkabıları, keten gömlek içi kolsuz faniları ile sonsuz öküzlük abideleri...
Atın evladım listeye bir check, sosyalleşmeden sınıfta kaldık!

İkinci check'im kanunu kuralı bilmeden toplum güven, sağlık ve saygınlığını koruyacak yere kendini eğlendiren polis teşkilatına.... Cumartesi gecesi X'in doğum günü için, Y nezih semtinte, Z barındayız sevgili ile... Herkes fosur fosur sigara içmekte, kapalı mekan yerde... Biraz tereddüt edip yakıyoruz sigaraları bizde, "için, için yukarıdaki pencereleri açıyoruz biz " diye kandığımız Z barının hödük garsonuna.... Bir içki bir sigara, iki içki iki sigara, dans dans dans.. Üçüncü sigara, azıcık daha dans, bir sigara... Sigaranın yarısında yanımda bir gölge bitiyor, Hulk kıvamında, lacivert renkte! Pek değerli ülkemin çok değerli polisi önce sigarayı söndürmemi istiyor, sonra kimliğimi, sonra da polis arabasına binip mekan sahibi ile birlikte en yakın karakolda ifade vermemi... Nedir diyor sevgili, meğer 4207 sayılı sigara kanuna cümbür cemaat karşı gelmişiz, mekandaki bir zevzek de ihbar etmiş... O sırada da tek sigara içen mal benmişim! Seçmece hatunumdur Allah için!! Gecenin bir körünü az geçe şaşkın ama gülerek çıktığımız mekandan, polis arabasına, oradan en yakın karakola, oradan ifade vereceğimiz polisin makamına... Aylardan sonra ilk defa bir gece dışarıdayım, iki yudum birşey içip biraz sevgilinin kollarında fırıldanıp, çıkıp eve gideceğiz ya, olmaz ben illaki bir vukuata karışmalıyım! İfade veriliyor, cezalar kesiliyor - bana 70, mekan sahibine 6.000  TL- güzel ifademden dolayı mekan sahibi telefonda bana binlerce teşekkür, özür ve sonradan ünlü olduğunu öğrendiğimiz sahip bizi mekana geri çağırıyor! Cezam onlar tarafından ödeniyor, sonrası... sonrasını çok yarım yamalak hatırlıyorum... İkram edicez derken onlar, ikramı sömürücez derken ben ve sevgili şampanyanın bokunu çıkarmışız biraz! Bedava sirke baldan tatlıdır mantığı ile içtikçe içtik biz, adam belli bir zaman sonra yanımıza gelmeye korktu, barı kaldırırız falan diye :) Dans ettik, hopladık zıpladık, sonra ayların idmansızlığına dayanamadık, ikramda bulunan herkesi sevgiyle selamlayıp evimizin yolunu tuttuk...

Hamiş 1: olurda başınıza böyle birşey gelirse, ve sizi alıp götürmeye çalışan polisse "hoooop" deme hakkınız var(mış)! bu iş zabıtanın işi(ymiş), polise ancak pok yemek düşer(miş)! Benim ikinci check'im bu sebeple polislerimize gitmekte!

Hamiş 2: Karakoldan dönünce mekanda sigara içtik mi diye merak edenler! Biraz sıkılgan, biraz ürkek, ama evet... Herkes de içiyordu, bir ben gittim karakola...

Hamiş 3: Teşvikiye Karakolu diye bilinen yer, Harbiye Polis Merkezidir... Polisler halk arasındaki bu yanlış bilgiden çok muzdariptir, ekmek teknelerinin doğru bilinmesini istemektedir. 

Hamiş 4: Z barına giderseniz adımı verin, krallar gibi ağırlasınlar sizi...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Le Happy...

Erken emekliliğimi istediğim, maaşıma zam yapılmadığı için protestolara katıldığım, yine de gece ikilerden önce iş mahalini terk edemediğim bir dönemde bile ME HAPPY :)

Mevsimi gelip, cüzzamlı uçuklarımdan ilkini çıkarmış olmama rağmen ME HAPPY :)

Hayatı seneler önce allak bullak eden şahsiyetin, selamsız sabahsız şehr-i İstanbul'a taşındığını bizzat kendisinden duymama rağmen ME HAPPY :) 

Sevgili geçenlerde uyurken yorganın tamamını çekip beni yataktan atmasına rağmen ME HAPPY :) Sonra kocaman kocaman öptü, sevdi, okşadı beni, affettim onu, ME MORE HAPPY :)

30lar kümesine dahil olduğum için ME SO HAPPY :) Kırk gün kırk gece kutladık aileyle, sevgiliyle, onun ailesi ile, bir bölüm arkadaşlar ile... Daha da devam edecek kutlamalar, insan bir kere 30 oluyor diyorlar...

Bugün 5 Mayıs... dileklerinizi yazmayı unutmayın minik kağıtlara! Renkli renkli keselere koyun hepsini, içine de birkaç kuruş... Asın bulabilirseniz gül ağaçlarına keseleri, bütün gece sallansınlar rüzgarda! Sabah da toplayın birer birer, koşun en yakın deniz kenarına! Yarın Hıdırellez, atın tüm dileklerinizi denize! Ne dilerseniz hepsi gerçekleşsin, benimkiler de... O zaman ME THE HAPPIEST!