12 Haziran 2009 Cuma

Kayak'a gidesim var çok...

Kayak'a gidesim var çok.... Dışarıda parlayan bu güneş Kasım ayının sonlarında sinir etmeye başladı beni... Madem hava böyle güzel olacak kışında o zaman şu an Kummmm'da yatıyor mojito'mu içiyor olmam lazım... Neyse bol yağmurlu, hatta lapa lapa karlı günlerin ümidi ile uyanıcaz anlaşılan yine bir sürü sabah... Damn global warming...

Kayak'a gidesim var çok.... Sabah Atrium'un önünden binilen otobüsü, zaman kaybetmemek için giyilen kıyafetler nedeniyle 4 saat boyunca uyumakla kaşınmak arasında gidip gelmeyi, dağ yoluna sapıldığı anda içime doğan ferahlığı, ovadan geçerken uçsuz bucaksız beyazlığı (ki küçükken gördüğümde bundan daha büyük bir yer olamaz diye düşünürdüm hep. Ehh büyüdük, ebat, kap, kilo, metrekare bilgileri daha gelişti tabii), son rampaya varmadan ormanın ortasındaki teleski'yi, Kartal'ın kapısından adımımı atar atmaz içimi kaplayan temizlik, odun ateşi, kar karışımı kokuyu, recep'te Osman Abi'yi, Mazhar amca'yı, kayak odasına inen çocukluğumun kabusu merdivenleri, Arif Abi'nin gülen tanıdık yüzünü, bayıldığım vax kokusunu (ki aklın kemale ermediği yıllarda yemişliğm de var), ve ondan sonra kapıdan geçer geçmez uçsuz bucaksız beyazlığı, ferahlığı, dinginliği, beyazın üzerinde renk cümbüşünü, küçük kamikazeleri, mataramı, içinde Johnnie'mi, soğukta donan çakmaklarımı, teleski'de çıkarken keyif yapıcam diye yaktığım sigara yüzünden eldivenlerimi istisnasız her seferinde düşürmeyi, en tepedeki ayazı, " ahhh bu ilk sefer çanak'tan mı ineyim yoksa kara pist mi?" kararsızlığımı, ve anında her ikisinide satıp Yılmaz Demir'den gönlümce kaymayı, açıldığından beri çok fazla kaymak kısmet olmayan, ama başladığında bitmesini hiç istemediğim Köroğlu'nu, sahlep'i, sucuk ekmek partylerini, akşam 5te kapanan pistleri son bir kez daha inebilmek için görevlileri atlatmayı, 28 yaşında olupda senelerin teşvik-i mesaisi sebebiyle " ama sen ne kadar büyümüşsün, kocaman kız olmuşsun, babanlar nasıl" geyiklerini, şömine karşısında mayışmayı, duştan sonra yatakta büzüşene kadar uyuklamayı, bingo'yu (ki yeni nesil maalesef bundan bihaber), Burhan Abinin " Kayserinin plakası, var mı 1 çinko ya da bingo diye bağırmasını, 25 senedir oynamama rağmen hiç bir şekilde bir şey kazanmayıp, yinede azimle devam etmeyi (artık, boşver zaten kumarda kazanan ashkta kaybedermiş mantığını benimsedim), tanıdık yüzleri, rahat insanları, ve hatta snowboard'cuları bile özledim :)

Kayak'a gidesim var çok, benim...

Gelen gelsin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder