15 Haziran 2009 Pazartesi

Gitmek....

Zurnanı zırt dediği yerdeyim
yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal
Bir de sakla samanı gelir zamanı var ama onun konuyla bir ilgisi yok :)) Konu ne... O da belli değil...Yazarken çıkacak herşey, mazur görün...
Sigara yok, tavsiye üzerine kompanse etmek amaçlı bol bol içiyorum...
Detox yalan oldu, Allah'tan spor başladı, artı eksiyi götürecek sanırım, umarım...
Çok sakinim, ne kadar normal??... Ben de daha cevabını veremedim... Sakinlik ne huyumda, ne suyumda, ne geçmişimde, ne de geleceğimde var... Ama bu akşam sakinim. Johnnie'nin etkileri bol illaki, kaçıncı duble kim bilir...Ben bilir! 6. duble :)
Çooook damardan şarkılar dinliyorum ama şarkı adı yazmam reklama giriyormuş, Facebook lovely committee'den uyarı aldım...Nedir sebep yazmaya, birşeyler anlatmaya, güzel güzel, ipe sapa gelen alıntılar yaparken?? Bilinmez... Baştan anlaşmamız lazımdı, ama başı geçti o yüzden şimdi yapalım bu anlaşmayı!! benim yazdıklarımı okumayın... Alıntıları zaten yeri, kişisi, anlamı tutanlara tavsiye ediyorum... Ben yazarsam, bilin ki blog tutamamanın gerzekliğinden... Yoksa kimse mecbur değil takibe de, okumaya da...
Amanınnnnn, çok geyiğe sarıyor burası, anlamsız excuse'larla...
İki aranın bir deresi yerlerde toparlanma çabaları... Hiç toparlanmayacak denen bünye, bu aralar pek bir mutlu... Gün ortası gidip boğazdan geçen tankerleri seyrediyor... Arada bir seyrederken, işte geliyor aklına, bu geçen tankere kaç TEU, kaç container sığar diye hesaplamalarada çalışıyor... Tatil yapmak istiyor, ama family business, baba çok çalışıyor kızı bırakırsa ayıp olur ayaklarına cuma-pazar programları ile yetinmeye çalışıyor... Sağlık olsun diyor, 9. hayatımdan sonra cehennemde dinlenirim diyor...
SEvgiyle bir takıntısı var, özlemle, acıyla,... Nefret; allah kahretsin; hiç yok hayatında... Ne zaman uslanır, nefret eder, hiçççççççç.... Nefret kitabında yok, koca bir salak...Bir de ülkenin gidişatıyla ilgili bir takıntısı var ama onu da burada ifade edemiyor, Ergenekon'dan içeri girmemek babında...Tek bir kişi var aklında, kalbinde... Gerçek hayat illaki burda araya giriyor, toparlan diyor,önüne bak... İyide nasıl? Kafa bu kadar karışık, gönül bu kadar kırık, yaralar bu kadar kanarken... Ne yarası ohaaaaaa diyor tekrar kendi kendine... Hepsini iyileştirdim, tüm yaralar kapandı!!! (zannediyor...) Neyse, uzun sözün kısası bu gönül bedeni alıp kaçıyor yakında.. Hemde çok yakında.. Çok uzaklara değil, bir kaç günlüğüne huzur bulacağına inandığı yere...Eski hayaletleri yoklayacak, kendini yoklayacak ya daha berbat ya da tamamen refreshed dönecek... Her iki option içinde fazla bir beklentisi yok, ama bir yerlerden başlayıp yüzleşmek gerek.. Bugüne kadar kalması yanlış zaten.... Bu kafayla kendi kelimeleri yetmiyor ve yine alıntı yapıyor...

Can Yücel - Gitmek

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif...
Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.


HE BU ARADA BENDE ÇOLUK ÇOCUK YOK... BAHARI BEKLEMİYORUM. BİR GECE İŞ ÇIKIŞI GİDİCEM, İŞLER ÇOK BAŞLAMADAN GERİ GELİCEM. BEN BİR SUNYY'I BIRAKAMIYORUM...BİRDE EVİMİ, MABEDİMİ,SIĞINAĞIMI...AMA GİDİYORUMMM, HADİ GELİN BENİMLE...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder