16 Haziran 2009 Salı

N.O.K.T.A.

Daha küçücük bir hatunken tanıdığım, sonra araya bazen insan, birçok da zamanların girdiği bir arkadaşım ile, 1 sene kadar önce benzer frekanslarda buluştuk ve ondan sonra bir gırgır şamata gitmekte... İki hatun buluşup buluşup, deli divane içiyoruz, bir sohbet, bir muhabbet, patlayan kahkahalar, yıllar sonra, öncesinde çekinildiği için, sorulan sorular, anlatılan konular, masanın üzerinden "öpüjem uleyyyynn" muhabbetleri.... Keyifliyiz anlayacağınız... Bir büyük bitirmeden kalkmıyoruz masadan, gerçi onu bitirince de, kalkmamız zor oluyor... Geçenlerde yine aynı keyifli bir Yakup masasında, anneanne babaanne muhabbetleri açıldı bir an...

Benimki 90 olmuş, onun babaanne 92... İkiside zamanında inletmişler etrafı, boy boy çocuklar yapmışlar, yaşam için savaş vermişler, hayata sımsıkı tutunmuşlar, acıları, mutlulukları, sefilliği, zenginliği, dostu, düşmanı tanımışlar, öğrenmişler...sonra hayat yavaş yavaş onların güzel vücutlarını küçültmeye, sağlıklarını bozmaya başlamış...Birbirlerine yakın zamanlarda hastaneye kaldırmışız biz onları... Hepimizin içinde bir korku, çok umut, biraz dua ve bolca sevgi ile... Ve arkadaşım diyebilmiş babaannesinin başında beklerken, " Bu kadar yıl hayata sımsıkı sarıldın, hiç bırakmadın, eserlerini verdin bu dünyaya, yanına kattıklarınla büyüdün bugünlere geldin, ama artık acı çekiyorsun, ve zamanın geldiğine inanıyorsan ellerini usulca bırak ve vedalaş bizimle" ...

Ben diyemedim... Demek mi istemedim, cesaret mi edemedim, daha çok erken diye mi düşündüm, hiç bilmiyorum, açıklayamıyorum... Düşünemedim sadece anneannemin olmadığı bir hayatı... Belki ben kendi bencilliğim ile hareket ettim, belki de arkadaşım kadar cesur olamadım zaten hayatımın hiçbir döneminde...

Ben tam hesap peşindeyken bu düşüncelerle, anneannem iyileşti, ve annemlere yerleşti... Haftanın bir gecesi olan aile ziyaretleri, anneanne aşkıyla, çoğaldı, gün geçtikçe biraz daha iyileştiğini, yine eskisi gibi gülümseyebildiğini gördüm...Yalnız birşey farkettim ki artık uyurken bile acı çekmekte, hayatını ayakları üzerinde fır dönerek geçiren Afet-i devran, artık tutunamadan yürüyememekte, oturduğu yer, yattığı yatak, elleri, kemikleri canını acıtmakta, yemeklerden tad, seyrettiklerinden haz almamakta, anlatacak çok şeyi var ama neredeyse hiç duymamakta, son yılların en büyük zevki olan bulmaca çözmeyi yorgunluktan yapamamakta, kızının evi bile olsa, artık yabancı evlerde, yabancı yataklarda değil, kendi evinde olmak istemekte...Bense gecede yirmi defa kalkıp kontrol etmekteyim nefes alıyor mu, acı çekiyor mu, uyuyor mu yoksa uyanık mı, bir istediği var mı diye... Ve halen daha söyleyemiyorum, söylemek istemiyorum "Anneanne, inanıyorsan ki artık yettiğine, seni sevdiğimi ve sonsuza dek seveceğimi hiç unutma ve bırak, rahatla ve git" diye... Söylemeyeceğim de zaten...

Ama istemeyeceğimde bu kadar acı, bu kadar ıstırap kendim için...Bırakıp gitmeyi kabul edeceğim, çok fazla üzülmeden ve üzmeden... Her ne kadar hayatın daha da değerlendiğini görsem de o yaşlarda ve bırakıp gitmenin zorlaştığını...Söyleyeceklerimi söyleyeceğim, söyleyemediklerimi de... Vedalarım olacak, gözlerim çok yaşlanacak, üzeceğim belki birilerini, bazılarını da yalnız, yarım bırakacağım, torunlarım olacak eğer şanslıysam etrafımda, sevenlerim... Sevmeyenler zaten yakınlarda bir yerlerde bekliyor gözlüyor olacak, son round'da kozları paylaşmak için...

Ben ne anneannem ne de arkadaşımın babaannesi, ne de arkadaşımın kendisi gibi cesur olamayacağım sanırım... Ben, kulağıma fısıldandığında, " Çok sevdin ve sevildin...aşklar yaşadın, kalp kırıklıklarıda, çocukların oldu, yetiştirdin, kahkahalar attın, göz yaşları döktün, somurttun, soruşturdun, okudun, yazdın,hiç durmadan anlattın, dinledin ve şimdi son noktayı koyma zamanı " diye, söz dinleyeceğim, en dingin halimle... Sonra...

Sonrasında, hep söylerim ben, ya balığım bir rakı masasını şenlendirecek ya da ilk hayatımdaki kertenkele... Seviyorum yatay hareketleri...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder