12 Haziran 2009 Cuma

Bir sabah klasiği.... Her sabah klasiği....

Sabahların insanı değilim ben... Erken kalkıyorum geyiklerime de inanmayın... İllaki kalkıyorum erken, erkenden... Ehhhh malum başına geçilmesi gereken bir iş, trafiğe takılmadan gelinmesi gereken bir yol ve özellikle kış aylarında ısıtılması gereken deri bir koltuk var...

Ama erken kalkan, o da tamamen zorunda olduğu için, zavallı bedenim... Ruhum uykunun kollarından çıkana kadar ben çoktan 4 bardak kahve içmiş, Hurriyet'in seri ilanlarına kadar okumuş, hatta bazen patlamayan afyon sebebiyle sudoku bile çözmüş, koltuğa çökmüş, etrafa boş boş bakıyor oluyorum...

Etraf deli mi dürttü ne alaka sabah namazı ile dikiliyorsun diyor ama dünya ile barışabilmek için benim oncaaaa saate ihtiyacım oluyor... Önce kendimle konuşmalıyım ki, sonra çevre ile aynı dili paylaşabilelim...Somurtmaktan nefret ettiğim için tüm bu çabalar, alarmlar, "damn yine geç kaldımlar"... hmmm evet öyle de bir sorunum var ne kadar erken kalkarsam kalkayım daha geç kalıyorum :))

Her sabahın en zevksiz ritüeli yataktan sürünerek kalkış, ki mümkün olsa aslında ilk kahve için düğmeye basmaya yatakımla beraber gideceğim...(kahve makinasını yatak odana getirsene, onu da yaptım arkadaşlar daha önce. Sevmedim, fazla laubali bir ortam oldu...) Denedim, denemedim değil, ama her kapıdan geçmiyor yatak o yüzden sadece yorganımla savaşarak, takılıp, istinasız iki günde bir düşerek başlıyorum güne... sonra ilk kahve, günün aydınlanması, gazeteleri sessizce kapıya koymaya çalışan apartman görevlisini, yerçekimi kurallarını hiçe sayan punk modeli saçlar, bir gün öncesinin makyajını hala taşıyan, silmeye üşendiğim panda gözler ( I love waterproof make-up), bir el yorganı tutmaya çalışırken diğeri kahve ve sigarayı aynı anda idare etmeye çalışan bir ruh hali ile korkutmaca, önce sırf okumak için okunan sonra detaya girilen haberleri inceleme, arada bir kahve daha, az biraz mide bulantısı illaki ve akılda halen "şimdi gitsem yatağa, 10 dakika daha uyusam ve sonra hemen kalkıp girsem duşa".... Bu taktik de denendi ve 10 dakika genelde 1 saat, duş yalan, işe gecikme koskocaman bir fırça haline dönüştü ve dolayısı ile ivediyetle vazgeçildi...

Sevmiyorum sabahları aptal bir alarm ile yataklardan zıplamayı... En soft, en melankolik, en spirituel müzikleri de koydum alarm diye, ama onlara tepki vermediğimi farkettim zaten... dolayısı ile ben tren kornası şeklinde çalan alarmıma katlanmak durumundayım... Kuş sesleri ovalara yayılır beni bozuyor, Ali babanın çiftliğinde o saatte zaten kimse ayakta değil, dağdan da kimse döne döne gelmiyor yine aynı saatlerde...

Bıraksalar kendi halime, kendi vücut alarmımla uyansam ben.... Gerçekten geçmiyorum 8.30 - 9.00 ları... zıpkın gibi başlıyorum güne, kahve falan hikaye, gazetelerin sadece kalın/siyahları özet olarak okunuyor, enerji fazlam var ya bir acele bir telaş, çıkıp da enerjiyi dünya ile paylaşayım, gülelim, söyleyelim, bazende susalım ama çok somurtmak olmasın içinde diye...

Sabahların insanı değilim ben... En son vukuatım yatak odası duvarında koca bir delik, ve hediye olarak verilen, harap edilerek çöpe atılan bir çalar saat... Uyanamama sendromlarımı yakından bilen, beni uyandırmak adına zamanında, hayatlarını tehlikeye atan canım annemle babam müthiş bir çalar saat almışlar bana... Kurduğun saatte, tüm apartmanı uyandıracak şiddet ve hiddetiyle çalmaya başlıyor, ama sınırları zorlayan sesi değil... bu saatin üzerinde, bana hediye edilirken üstünkörü geçilen bir bilgi, ufak bir puzzle var!! alarmınız çalmaya başladığı anda, çıldıran bu saat üzerindeki minik puzzle'ın 4 minik parçasını, ki bu minik laflarını fazla kaale almamanızı tavsiye ederim, olay farklı boyutlara bürünüyor çünkü, odanın 4 farklı köşesine fırlatıyor, fırlattıktan sonra sizi zoraki olarak yataktan çıkarıyor, onları toplamaya çalıştırıyor(early gym), toplayana kadar çalıyor da çalıyor, ve sabahın kör karanlığında onları düzgün puzzle'lamadan SUSMUYORRRR.... Yani o uyku mahmurluğu ile savaş yarım saat falan sürüyor ve yarım saat sonucunda kulaklarınz sağır, uykunuz ayık, komşular size kahveye gelmiş oluyor... Benim tecrübem mi? :))))

1. gün sürekli küfür ettim, zamanında uyandım ama saati susturmak amaçlı o kadar zaman kaybettim ki geç kaldım...

2. gün sürekli küfür ettim, akşamdan çalışıp yatmıştım, puzzle'ı çabuk tamamladım ve bunun zaferi ile alt komşumun tavana vurmalarını hiçe sayıp yatağıma ufak, minicik bir şekerleme için geri uzandım... Uyuyakalmışım, geç kaldım

3. gün sürekli küfür ettim, ve ne parça toplamak için yordum kendimi ne de puzzle yapmak, aynen karşı duvara cezaya fırlattım kendisini ve ambalajında hiç susmaz denen çalar saat şu anda eşşekler cennetinde :))) Geç kalmadım, çok bir keyifli ve zafer kazanmıştım çünkü...

Bırakın uyuyim biraz daha yaaaaaaaa....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder