17 Haziran 2009 Çarşamba

BİZ HATUNLAR NE İSTİYORUZ?!?

Acı çekmek, acı çektirilmeye izin vermek, kişisel kapasiteye göre az ya da bol bol gözyaşı dökmek, sabahlara kadar paranoya, sabahtan akşama halsizliğinde etkisi ile günü kendimize, çevremize, esas adama ya da kadına rezil etme...

Kendi başıma attığım triplerimin, kendi kendime nerelerden çıkarıp kurduğum mutsuzlukların içinde buldum dün gece kendimi... Halbuki zaman yanlış zaman... Zaman çok keyfini çıkarma zamanı... Bana değer veren bir adam var... söylediğimi anlayan, gülmekten yerlerde yuvarlatan, ağzımın açısının değiştiği, konuşmaların - daha çoook derinlere giremesek bile - anlam bulduğu, sevişmelerin hiç daha önce bu kadar güzel olmadığı, yüzüne bakınca, sesini duyunca kalbimin bensiz attığını hissettiğim adam... Bu kadar hoşluğa ben nasıl bir boşluk çizmekteyim hayatıma anlatayım...

Acaba ne istiyor, ne hissediyor, neden aramadı, arar mı, ararsa ne derim, neden şimdi aradı, ne zaman söylerim, hangisini söyliyim, gidecek mi, giderse ne yaparım, manyak olma ne yapacaksın gömer popoyu oturursun, bu mudur, bu o mudur, nedir, ne değildir... Devam edeyim mi? Hatrınız için uzatmıyorum sorularımı, ama dün gece oturdum yazdım arkalı önlü 3,5 sayfa... A4 sayfası olanlarından... Sabaha karşı noktayı koydum ve kendi kendime itiraf ettim... Ben sorunluyum... Beni sorunlu yapan, içinde karşı cinsin olduğu birkaç nahoş olay illaki var... Onları Allah'a havale ettim demiştim zamanında... Sanırsam ID'de bir yerlerde kalmış kendileri... Söz verip birbirlerine bu deliyi en yeni, en mutlu başlangıcında rahatsız etmek boynumuzun borcu olsun diye... Çıldırmak üzereyim derken gülmeye, gülerken yazmaya, yazarken bol sigaraya, iki arasında bir deresinde boş tavanlara sarıyorsam şalterleri bir yerlerde attırdım demektir. Herşeyi oluruna bırakan bünye, bu olayda niye bu kadar kitlendi anlamıyorum... Allah'tan esas oğlana yansıtılan bir vukuat yok şu ana kadar... En cool halimle geçiyorum hep karşısına, kalbimin sesinden, sorularından bıkmasın, sıkılmasın duymasın diye pek bir avaz avazım karşısında...

Yaaa senin bu halini anlar eğer kalp aynı atıyorsa, demeye çalışsanız bile demeyin... Hem beni daha fazla kitlemeyin, sayısının anında artacağını bildiğim sorularımla hemde sevişmelerime engel olacaksınız, onu da istemiyorum... Zamanlama denen kavramı yitirmiş durumdayım, acele ile bir yerlere koşturma çabası var içimde, nereye koşuyorum o da meçhullerde zaten... Mahalle baskısı denen şeyi ilk defa yaşıyorum hayatımda... bilinen, beğenilen, etrafın takdir ettiği seçimler o kadar fix ve herkes bilip, bilmeden, anlamadan, tam olarak anlatamadan yaşı 30lara yakın bu hatunu oralara o kadar itmeye çalışmakta ki...

Beynim çok ağır bugünlerde, mutluluğun en mutsuz noktasında, ayaklarımın en yere değmediği kaldırımlarda, savrulmuyorum desemde bazen turbulanslara girmekteyim...

Sakin...
Kendim...
Geçmiş yok...
Gelecek meçhul...
Bu adam güzel, tablo gibi seyredilecek kadar güzel...
Gidebilir...
Gitsin...
giderse ya davet eder elini uzatıp
ya da karanlıklarda kaybederiz biz zaten birbirimizi...

Bu hatun şu an bir çocuk yapmak istiyor, daha da psikopatlaşmadan bu halini geçirsin oğluşuna diye... sonra en psikopat anında da en az kendi kadar deli, daha da beteri olmak için yetiştirilmeye meyilli bir kız :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder