12 Haziran 2009 Cuma

YeNi YaBaNcI

Bir adam var hayatınızda...
Tüm geçmişin üzerine gelmiş oturmuş, girmiş bir şekilde hayatınıza... artık yollar mı buluştu, tanıdık vardı da o mu etkili oldu sizin kayıplardaki hallerinizi görüp, yoksa bu da duyup gelenlerden mi, siz koyun adını...
Geçmişinizle hiçbir alakası yok, ki bu derin bir ohhhh çekmelik durumdur... Geleceğinizde yeri var mı o da belli değil... Olmasa da olur diye attığınız her adımınızda yine aynı girdaplara mı giriyorsunuz, şimdi asıl aklınızı karıştıran bu soru....
Bırakıp gidenlerden olmasın istiyorsunuz, çok kalıp can sıkanlardan da... Ama istiyorsunuz işte yanınızda... Günü, dünü, geçmişi unutturuyor mu size... Hadi çekinmeden cevap verin, evettttttt! Mutlumusunuz yanında, hadi buna da cevap verin, kabul etmeseniz, istemeseniz, kırılırım yine diye korksanız, bu sefer dayanamam sıkarım topuguna deseniz bile EVET yanında mutlusunuz... anlatabiliyor musunuz peki bunu ona? Kelimeler geliyor mu azınızın en ucuna ve sonra diyor musunuz ki içinizden, yok başka baharlara, anlatamam, anlatmam, anlatırsam ya ben kaçarım ya da O :)))
Kaçacağı varsa kaçsın, ben içimden çıkartıp atayımda da söyleyeceklerimi diyenler, siz kazandınız... Keyfini çıkarın yeni yabancınızın, anınızın... Diyemeyenler, bir bardak soğuk su her, seslere dökemediğiniz kelimeniz için... Forever drama queen!!!
Zamanın onunla ne kadar hızlı geçtiğine şahit ve sinir oluyor musunuz? Zamanı durdurmak çok Polyannacı bir kavram ama hala bu kadar sene sonra istiyor musunuz bu yeni yabancı ile zamanı durdurmayı... Ve size tanınan süre bittiğinde onun yanında, yakınında, kolunda, koynunda, küçükken tatillerden dönerken hissettiğiniz hüznü hissediyor musunuz? Kalp sıkışıyor mu? Bir sonraki buluşmanın sonsuz planları, beyin hücrelerinizde filizlenmeye başlıyor mu?
Sıkılıyor musunuz, anlam veremediğiniz ama aslında çok anlamlar yüklediğiniz sessizliğinizden? Çıkıp bir yerlere avaz avaz bağırasınız var mı? İstanbul maalesef küçük ve kalabalık kaldı, çayır çimen dağ tepemizi yok ettiler... Sesimizi duymamak için küçük, sessiz çığlıklarla sınırladılar hepimizi... Ve şimdi hem siz hem de yeni yabancınız unuttunuz bağırmayı, sessizliğinizi belki de çok anlamsız şakalarla, yalnızlığınızı sesini en sona getirdiğiniz şarkılarla, mutsuz mutluluğunuzu içten olduğunu kanıtlamak için taklalar atmanız gereken sırıtıklarınızla süslüyorsunuz artık....
Biliyor mu YENİ bir yabancı bile olsa, sizin hayatınıza kattıklarını, en kötü günün ardından sizi en içten gülümsettiğini, heyecandan altınıza yapacak derecede kendinizden geçtiğinizi, kokusunu sevdiğinizi, uyurken onu dinlediğinizi, her kıpırtısını hissettiğinizi, her sessizliğinde sizi darma duman ettiğini.... bilmesin zaten diyenlerdenseniz, hep beraber yeni yabancılara mahkumuz hayatımızın ilerleyen yıllarında... Bilsin o zaman diyorsanız, nasıl anlatacağız peki tüm bunları yeni yabancıya? Ya anlatma ve gösterme özürlüyseniz? Ya zaten zamanında çok deneyip, hiç anlatamadıysanız? Hani herkes de bu kadar kötü, bu kadar bagaz olamaz, hiç kimse mi anlamadı sizi? yoksa suç sizde mi, siz mi hiç anlatamadınız doğru düzgün kendinizi?
Söylenmiyor, yazılmıyor, ağızdan çıkmıyor, hareket ifade etmiyor, ama siz bal gibi de istiyorsunuz yeni yabancınızı... Çok evcilleşmesin diorsunuz, bundan öncekileri evcilleştirdik de ne oldu... ama bu kadar da yabancı kalmasın... Sonra oturup düşünüyor musunuz bir koca günün bir kaç saati, bu kadar beyniniz yerinden çıkıyorsa, tam bir gün sizinle geçirdiğini... Akıllara zarar bir darbe bünyeye :) Ne toparlanabilirsiniz sonrasında, ne de devam edebilirsiniz sadece sizin olan günlük hayata...
Kaçıp gitmek gerekir tüm bunlardan ya da kalıp sahip çıkmak düşünceleri mi karıştırıyor kalbinizi ve beyninizi... sizde hangisine cesaret var? İkiside yürek isteyecek çünkü, pişmanlık değil... İkisi de acı verecek, yıpratacak, mutlu edecek, deli edecek, duvardan duvara vurduracak... Yeni keşke'lere sürükleyecek, mühendislik kabiliyetinizi bir kere daha sınayacak bu yeni yapılanmada, yeni şarkılar ekleyecek, daha bir değişik güleceksiniz belki, daha fazla ağlayacak, ya da belki de tamamen taşa dönüştürecek yüreğinizi (güya) ve siz yine kendinizi kandıracaksınız bu hayatımdaki son YABANCI'ydı diye...
Ne yol dönümündeyim ben ne de işaretlere bakıyorum bu aralar... Boş vites de değil, rölanti de...Konuşsam mı dediğim her saniyenin sonunda konuşamamaktan şikayetçiyim sadece...Tek mutlu eden bu aralar, ki o da çok sık olmuyor, KADER :), gaza basıp dolu dizgin, istediğim, tanıdık geliyor diye düşündüğüm, bazen yabancılıklarında boğulduğum o gözleri görmek, he bir de o beyin karıncalayan güzel,yabancı kokusu :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder