BEKLEMEK...
İnsan bekliyor yine de birşeyler, biriler, haberler, ne bileyim işte... Zamanın geçmesini, yağmurun dinmesini, trafiğin akmasını, kırmızı ışığın yeşile dönmesini, sevgiliyi, kapı zilinin sesini, kilo vermeyi, siparişinin hele bir de açlıktan yamulmuşken bir an önce gelmesini, bed seslilerin susmasını, izlemek istediği filmin başlamasını... "Ben beklemem, beklemiyorum" diyenin alnını karışlarım...
Mutsuzluk, olumsuzluk, nevrotiklik, dengesizlik ya da bilimum kötü "-lik" uzantıları değil anlatmaya çalıştığım...Durağana geçmek derler ya... Heh ondan işte...
Durağana geçmek ve çok özlediğim sigaramı yakmak, camlarından çatıları ve her rengiyle gökyüzünü seyrettiğim evimde... Bir de sade kahve yanına...Düşün, gül, yargıla, utan, sıkıl, yine gül, anlat sessizce ya da en sesli halinle, arada bir yudum al kahvenden soğutmadan, bir de fırt sigaradan, seyret, iyice karış, bir telefon et annene, kıvrıl koltuğunda, Format'ı düşün "yanımda olsa keşke" diye, bir kere daha gül, düşün, biraz kahve, yeni bir sigara... Saatlerce kımıldama ama...
KAFALAR ÇOOOKKK KARIŞIK...
Ama bu karışıklık yarayacak bir gün işime... O gün, yine beklemezken hiçbirseyi , bir anda çok da fazla olmadığına inandığım kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı, hırslarımı, hırsızlıklarımı bırakacağım bir yerlerde, artık takmadığımın farkına vararak... Hala kafam karışık olacak gerçi, ne de olsa kadınım ben :)) Biz hayatı, duyguları, acıları, sevinçleri, en tepeleri ve en dipleri hep karışık yaşayanız eninde sonunda...
Nerde çıktı bu akşam akşam böyle, halbuki, çok eğlendim bugün, çok içtim, çok güldüm, çok anlattım, bir süredir görmediklerimi gördüm, çok anıları yad ettim, yine keçi peynirli salata yedim ve son zamanların favorisi şarabım Egeo vardı şişe şişe, eve kafam bir dünya döndüm, müziği sonuna kadar açıp kendi kendime dans ettim, en gülümser halimle....
Pazartesi sendromu erken başladı heralde... Yarın güzel bir spor, bol ter atmak, arkasından da havuz ve Barry White paklar beni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder