12 Haziran 2009 Cuma

Bağışlıyorum düşlerimden çalan tüm hırsızları :)

Alacak, verecek kalmasın toparlayalım hesapları...

Sanıyorlar ki kırılıp, küser bu hatun :) Ama çok yanılıyorlar bana düş mü yok, isterlerse her gün çalsınlar, öldürsünler...

Kocaman bir sel istiyorum, benim Nuh'un gemisinde olduğum bir anda mümkünse ( üstelik bu sefer söz, o kadar çok HAYVAN almayacağım yanıma)... Yalancılar, yabancılar, hırsızlar, arsızlar, başını kapayıp, popoyu açanlar (tamamen mecazidir, Allah aşkına bir yorum yapacaksanız bile buna olmasın yani...), asalaklar, kasanlar, kastıranlar, ya hep evet diyen yalakalar ya da hayırdan başka sözü olmayan inatçı keçiler, biz derken "sadece ben"i kasteden benciller, ben derken cümle alemi kasteden kişiliksizler, teşhirciler, ve 28 senenin sonunda hemen sıfatlarını hatırlayamadığım, ama aklıma gelirse SAYGI ve SEVGİYLE anacağımdan emin olmalarını istediğim bir dolusu, kapılıp gitsinler selde, bilmediğim, tanımadığım, tanımayı planlamadığım, haritada bile var olmasını istemediğim yerlere...

Böyle bolca yazınca bu aralar ondan bundan "mutsuz musun", "nedir", "sıyırdın galiba" gibi yorumlar aldım çok :)))) Bazıları çok güldürdü, ama genel bir açıklama yapmak gerekirse BOMBA gibiyimmmm.... :) Hani patlamaya hazır olanlardan değilde, gerçekten keyfi yerinde olanlardan... He kimseye bir sözüm yok zaten her gün normal olucam die, o yüzden aradaki gel-gitler illaki mazur görülmeli... Derine inilmesi gerekiyorsa, ben kazılara başlıyorum zaten, kimse zahmet etmesin yerime :)

Sıkıldım sadece biraz, ama onada en yakınlarım, en canlarım çareler bulup, çözümler üretiyorlar... Onlarada kimseye ve hiçbirşeye olmadığım kadar minnetarım...

Çok insan bırakıyorum arkamda, hatta belki bazen yüzüne bakarken bile bırakıp gidiyorum ben onları... Çok eleştiri alıyorum bu yüzden... Özellikle annem sevmiyor bu yarıda kalmışlıkları hayatımda. Bende boşverrrrrr diyorum, her yarıda kalmışlık için ben zaten tam ve doğru giden birşeylerde ödüyorum bedelleri... Keşke daha kocaman bir kalbim olsa, daha kocaman bir kucagım, beynim, sabrım... Keşke herkesi, herşeyi en başından beri kucaklayıp gelebilmiş olsam şimdilere... Kırmamış, üzmemiş, geride bırakmamış olsam kimseyi benim individual istihap haddim doldu diye... bu saatten sonra yapabileceğimin en iyisi özür dilemek şöyyyyyyyllllleeee Genel'ine...Çok mu kırdım bazılarınızı hiç haketmeden, yoksa çok mu kızdırdım, katlanamadınız mı bencilliğime, burçinliğime? Sizde bir sel isteyin o zaman, hemen en acilinden! aman yüksek bir yerlerde kendinizi güvenceye almayı unutmayın ve bırakın, dileyin ben kapılayım sizin selinize, haritada bile var olmasını istemediğiniz yerlere doğru...

Alışmak istemiyorum bu aralar hiçbirşeye... alışkanlık illaki bir şekilde kalp kırıklığına neden oluyor... Hemen öyle yine mi aşk meşk meselesi suratı yapmayın bana... Ne demek istediğimi en basitinden anlatacağım size... Pazar, sabahın körü, uyku tutmamış, Migros yollarında (nedense ben uyuyamayınca ilk işim Migros, Metro, Makro tipi yerlere gitmek oluyor), açılması için kapılarda beklemece, sabah gezeteleri kapıda biter, iki üç sigara, aptal bir kahve, kapılar açılır, amaç yok, liste yok, maksat dolaşmak öyle (her seferinde pahalıya mal oluyor bu amaçsız ve listesiz dolaşma yalnız! O yüzden ne şiddetle ne de hiddetle tavsiye etmem!), sonra o en sevdiğim standın önünde bir ileri bir geri koskoca 20 dakika, nedir aradıgım --> bir kaç ay öncesine kadar mavi,kırmız,beyaz paketi olan cola'lı jelibon!!! Hangi ara, ve kimin muhteşem fikriyle paketi büyütmüşler, rengini sarı kırmızı yapmışlar (almam hatta dokunmam bile her iki rengi yanyana, ya da karısık sergileyen herhangi bir ürüne yada hizmete), kesin tadıda yeşil çaylıdır diye, alışkanlığıma kızıyorum... Abuk bir şeker yüzünden yaşadığım kalp kırıklığına... Tüm o kalp kırıklığı ile, plastik eldiven bulunur,itina ile ellere giyilir,Jelibon paketi Migrosun ortasında peçeteye boşaltılır, boş paket derhal imha edilir, ki tam bu sırada Migros güvenliği bu pijamalı, elleri plastik eldivenli, ama bir yandan da bağırsakları hiçe sayarak jelibonları 5er 10ar azına tıkan hatunu alır güvenlik odasına... Dedim ya alışkanlık kötü bişi, kalp kırıklığı ve dert anlatma olmasa sonunda belki dicem ama...

Bu aralar ben gidiyorum, demek istiyorum özgürce bir de, ama gün geçtikçe daha da bağlıyor hayatın ipleri olduğum yere... Sanki uzun bir zincirin ucunda, dönüp duruyorum r=Istanbul denen alanda... Elveda falan değil ha, kafa dinlemece biraz... İsteyenlere, yolu düşenlere, sıkılanlara, ugrar bir tek atarım diyenlere de bildiricem yerimi :))) Var işte bir gidesim, nereye, neden, nasıl olacak, kimler yine kırılacak, çok kızacak, işleri nasıl asıcam, çiçeklerimi kim sulayacak, anneannem merak eder, soguk mu olur acaba ne alsam üstüme soruları beynimi kemire kemire...

Keşke, acaba, galiba, belki olurda bir gün'lü cümleler istemiyorum artık hayatımda... Ama nerdeeeeee kesin, rapa rapa konuşayım, sıyrık ben bile tanımıyorum kendimi bazen... Yani kurtuluş yok, daha bir 28sene daha en çok kullanılan laflarımdan öznesinin "ben" olduğu cümlelerimde...İmkansızlıkta istemiyorum artık,kurbanlık olmakta... mümkünse şeffaf duvarlar (banyo - wc hariç, şeffaflıkta bir yere kadar) mümkünse küçükken inandığım hayallerin saçmalık olduğunu en acı şekilde öğrenmemek....mümkünse kavuşup da bitenlerden değil kavuşamayıpda aynı filmi bıkmadan, sürekli seyredenlerden olmak...Mümkünse artık bu yaşta kalmak (sözde değil özde de... Hiç yoktur yaş takıntım ama etrafımda o kadar takık var ki soydur çeker poktur kokar oluyor!!!) Mümkünse anlamlı anlamsız zırlamamak... Mümkünse artık düz yolda yürüyebilmek, yalpalamadan, omuz atılmadan, belden aşağıya vuranlarla savaşmadan, he bir de kendi kabiliyetsizliğim yüzünden paldır küldür düşmeden...Mümkünse mutlu son atlamamak artık hayatımda... Ve daha bir dolu mümkün olmasını istediğim, ama olmayacağını adım gibi bildiğim :) Neyse kişi kendin' bilmesi kadar önemli birşey yokmuş hayatta... Ben en azından o önemi kavramışım, bu da yeter bir süre :)

Tek ayak üstünde, kapıda beklemek istemiyorum, kimseyi bekletmek de artık hayatımda... Çalan girsin içeri ya da bende dalayım her açık görüdüğüm kapıdan diye bir olayımda yok... Ama zorlamalar, zorlayanlar, zorlananlar, anahtarı unutanlar, çilingir ile gelenler, paspasın altındaydı ama diye mazaret bulanlar istemiyorummmmmmmmmmm....

Heeeee bir de bir de, hep ama gerçekten hep " dünya barışı ve sağlığı için çalışmak, kimsesiz çocuklara yardımcı olmak, uçan balık soyunu kurtarmak, karınca yiyenlerle National Geo için bir belgesel çekmek ve ülkem için çalışmak istiyorum" demek istiyorummmmmmm, güzellik yarışması vari :) Var mı şöyle fiyakalı bir podyumu olan, çıkıp bağıra bağıra söyliyim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder