11 Ağustos 2009 Salı

DÜNYAYI TERS YÜZ EDEN ADAM...

Ya da aslında DÜNYAMI ters yüz eden adam diye başlamalıydım :) :)
İnsan bu kırık popo ile, abuk bir hastanenin koroner yoğun bakımında, anneanne iyileşecek mi kaygıları arasında, zamanında ölümüne aşık olduğu, ama platonik aşık olduğu adama rastlar mı hiç? Rastlar-MIŞ...
O yıllarda da görmeden bile hissederdim ben yakınlarda, yakınlarımda olduğunu...Kokusu mu farklıydı, karizması mı, yoksa ben mi çok aşık olmuştum da herkes o gözükürdü gözüme, bilmiyorum!? Tek bildiğim, bugün yoğun bakım semalarında dolanırken aylak aylak, arkama dönmeme sebep olacak o his... Zannettim ki, Pamuk'uma birşey oldu!! Ama değilmiş, bu sefer ki başkaymış! Bu sefer ki, yıllarca ondan başka kimseye aşık olmamışımdır dediğim adamın sedyeli versiyonuymuş!! Hiç mi değişmez insan? İçinde yattığı anti-seksi sedye, üzerine örtülmüş beyaz örtüler, çıplak, ama kateterler ile morarmış kolları, yeşil, hafif yana yatmış bir hastane bonesi, hafif aralık gözleri illaki aklımda en son kalan, ya da bir daha görürsem karşıma böyle çıksın dediğim bir görüntü değil... Ama bariz o işte yaaa, yanımdan geçirmekteler sedyeyi dikkatsizce iten hemşireler!! Hani derler ya "ahhhaaa arkadaşım, gittim geldim ben o ana", heh işte onun aynısının tıpkısı bana oldu ve ben onu ilk gördüğüm, hep gördüğüm, adını binlerce belki milyonlarca defa söylediğim o anlardan birine gittim ve döndüğüm saniye de zaten artık çok geçti, anıra anıra ismini haykırmıştım yoğun bakım önünde... Şimdi kıçıma simidi yerleştirip, aklı başında düşündüğümde, ya da en azından denediğimde kimden daha çok utanmışımdır diyorum o sırada, o haykırışla?! Yeni stent takılmış kocasının peşinden yoğun bakıma girmeye çalışan, kendinden geçmiş, gözleri şiş karısından mı, yoğun bakıma giren ikinci bir hastayı tanımamdan dolayı şaşkınlık duyan ve beni esefle kınayan babamdan mı, yoksa zamanında olayları kısmen bilen, ismi ise benim sayemde oğlu olsa koyacak olan annemden mi? Neyse bunu şimdi düşünüyorum... O an düşünemedim, düşünmedim! Tek bildiğim çıkan haykırışım ile yarı aralık gözlerini açması ve gülümsemesi, bir Türk filmi edası ile sedyeye koşar adım yaklaşan ben ve "Ne oldu sana" gibi anlamsızca bir soru ile musluklarını tamamen açtığım bir çift göz! :) Bu kısa hengameye "Merak etme küçüğüm, iyileşirim - Saçlarını kızıla boyamışsın" diyen o! Ayykkk, kusasım var!
Yaw bir küçük yoğun bakım, bu kadar çok sevdiği nasıl barındırır? Hem bu kalp daha ne kadar dayanır böyle sevdiklerinin aptal makinalarda bağlı olmasına? Bu kadınmış demek karısı!? Babam niye böyle kıl kıl bakıyor? Annem mi birşey söyledi acaba? Ne desin canım kadıncağız bunca dert, sıkıntı içinde? Salak mısın Burçin, niye o kadar bağırdın? Gözlerinin rengini hiç unutmamışım ama... O beni nasıl tanıdı? "Tek tek gel" kavramı bu dünya dışında bir gezegen ya da samanyolunda mı geçerli? Ben niye burdayım o zaman?
17 bilemedin 18 yaşındaydım ilk onu tanıdığımda! Görür görmez, Tanrım bu adamdan çekeceğimiz var demiştim kendi kendime, yıldızımız hiç barışmayacak! Sinirli bir gününe, vıdı vıdı yaparak katkıda bulunan ben'i o kadar ağır haşlamıştı ki cümle alemin ortasında, çok uzun zaman kendisini nasıl ortadan kaldırırım planları yapmıştım. Sonra bir gün, hiç beklenmedik bir yerde, tam da üniversite hazırlık kursu öncesi bir döner dürüm, bir yayık ayran hüpletip, uygun adım marş yürürken, geldi arabası ile çarptı bana. Yok, bilerek değil... Tamamen tesadüf, çıldırtan bir tesadüf, sonu hayatımı çok etkileyecek, hatta DÜNYAMI ters yüz edecek bir tesadüf... "ahhhh canım acıdı, öldüm mü acaba" diye kendimi yoklarken biri yerden kaldırmış, arabaya tıkmaktaydı bile beni! Gözlerimi açmaya cesaret edemeyecek kadar korkmuşken, halen daha " ama ayranım döküldü " dememle ilerleyen zamanlarda çok dalga geçilmiş, pis boğazlığım hep dilinin peseni olmuştu :) Gözlerimi açtığımda " yok artık" demiştim içimden, " ben adamı ortadan kaldırmak için planlar yaparken, o geldi bana vurdu. Kalp kalbe karşıymış!"... Annem gelene kadar bir saniye yanımdan ayrılmamış, elimi "Merak etme küçük, iyi olacaksın" diyerek elinden hiç bırakmamış, meraklı mavi yeşil gözlerle herşeyi sormuştu acildeki doktorlara... Ben zaten gözlerini görünce bayrakları suya indirmiştim sanırım! :) Sonra günlerce aramış, sormuş, hatta gelmiş ve beni kursa götürmüştü! Nasılsından başka kelam olmazdı aramızda, hep o anlatırdı, her seferinde başka hikayeler... Hiç bitmesin isterdim yolun, hiç bırakmasın beni! Sonraları, çoook sonraları ama, cesaretimi toplayıp "bugün kursa gitmesem de olur, senin yanında kalabilirim" dediğimde kızmış, sırıtmış ve beni deniz kıyısına götürmüştü! Korkudan altıma ederken, o zamanın 45 yaşındaki adamının yanında, zevkten de o kadar dört köşeydim ki... Kursta ki sevgilimin merakla attığı mesajlar, kursun aileyi arayarak "kızınız bugün gelmedi" diye bildirmesi, annemin telefondaki çıldırmış sesi, susturucu takmış ve ağzından tek kelime çıkmayan bana vız gelip tırıs gitmişti! Çook mutluydum! Aşıktım! Hiç susmasın istiyordum! Hep konuşsun, hep sesini duyayım, hep kokusunu alayım! Hatta ondan ayrıyken, özlemi dindirmek için sesini kaydetmiştim gizliden! Geceleri takar kulağıma onun sesi ile dalardım rüyalara! Gözümün içine bakardı ve benim bittiğim an olurdu :) Hiç dokunmazdık birbirimize, o anlatırdı sadece! Açıkçası sorsanız ne anlatırdı diye, yarısını hatırlamam heralde, büyülenmiştim sanırım! Sonra - bir iki sene ben ona aşık, o bana bağımlı, garip bir şekilde birbirimizi görmeden yapamazken, ben üniversiteyi kazandım, o evlenmeye karar verdi, ben yaşı yaşıma daha yakın bir adam tarafından ikna edildim, yeni sevgilim bu kim - ne alaka, dedi, herkes birşeyler demeye başladı ve gitti... İçim katılarak, günlerce gecelerce ağladığımı hatırlarım! Sanırım gözyaşımı onunla bitirmişim ben!Gitti ve tam 7 yıl sonra bir hastanenin yoğun bakımında "merak etme küçüğüm" diyerek karşıma çıktı :)
Hakkında hiç pembe hayallerim olmayan, mavi yeşil gözlü adam... İyileş ve yine saatlerce konuş benimle! Kimbilir belki bu sefer benim de anlatacaklarım vardır, sen dinlenirken, ben anlatırım, toplayabildiğim tüm cesaretimle!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder