14 Ağustos 2009 Cuma

Ahenkle dans etmek...

Offfff yaaaa....Amma sıkıcı bir gün... İşte hiçbirşey yapmadım, bir iki toplantıya katılmak dışında. Onlarda da katılımım tek kulaktan öteye geçmedi zaten! Bir pasta/kurabiye blog'u keşfettim.. Sabahtan beri ona bakıyorum ve hayretler içinde kınıyorum kendimi! İnsanın hiç mi zevki, şevki, kabiliyeti olmaz böyle şeylere?!? :((Gerçi ağzının tadı, midesinin ucu olmayan birinden böyle bir şikayet duymakta abesle iştigal olsa gerek halk çevrelerinde! Ne alaka derseniz, ben Pizza Hut super supreme pizza üzerine şokella süren, ekmek arası fıstıklı salam nutellaya bayılan, kırmızı biberli hamsi turşusu ile çikolatalı mouse'u karıştırıp yiyen, bu karışımları (mideniz kalkmasın diye devam etmiyorum) daha üst safhalara taşıyarak otel açık büfelerinden aşçılar tarafından kovulmuş biriyim... Aylar önce, bir dallama yüzünden, gaza gelip bir mozaik kek yapmıştım da, o gün bugündür onu anlatırım herkese, havamdan geçilmez! Güzel olmuştu o ayrı, ama mozaik kek yaaa, ne kadar övünebilirsin ki?Yalnız bu karmaşa benim hayatın her yerine kollarını, kıllarını uzatmış durumda... Leonard Cohen konseri sonrası, gayet sofistike müzik zevkimin içine İbrahim Tatlıses'ten Pala Remzi ile turp sıkabiliyorum! Hem de söylerken olmayan pala bıyıklarımı, aynı İbo tarzı burarak!!! Herkes Mersin'deyken ben uzun süre tersinde kalıyorum! En hareketli hallerim koltuğun üzerinde saatlerce kıpırdamadan şeytan icadına bakmak olabiliyor, hoplama, zıplama, etrafa karışma zamanlarıyken o saatler! aman ne biliyim yaaa :) Böyle üzüntü, dünyaya küfür, ota boka küfür değil de halet-i ruhiye, daha çok bir bezginlik, sıkılmışlık, arayış, ama neyi aradığını, nerede aradığını bilememe... Şamşalak günler under high influence of god damn humidity!! Hep anlatırlar, ben hatırlamam, ama 3-4 yaşları, o yaşlarda da deli divane insan canlısı, herkesin peşinden gitmece falan, Tekirdağ sahillerinde takılmışım benden çok büyük (heralde onlarda 6-7 falan, ama o kafa ile çoook büyükler benim için) bir çocuk grubunun peşine, saklambaç oynamaya... Bilmem kaça kadar sayan biri var, ve bizde saklanıyoruz, ben gitmişim bir çöp konteynırının içine girmişim... Oyunun kuralını tam olarak kavramadığım kesin, çünkü ben çıkmak için uğraşmamışım, orada ilelebet saklanma modundayım! Durumdan ve oyundan sıkılan çocuklar basıp gitmişler... Aile ve tüm Kumbağ ahalisi fellik fellik beni aramakta, ilk ulaşan çöp kamyonu, teslim eden aileye kamyonun bıyıklı şoförü! Yine aynısı olsa, yine saklansam ben bir yerlere, biraz kalsam ;(bu sefer aileye haber veririm, çünkü olay biraz hayal meyal olsada, bulunduğum sırada annemin şaftı kaymış halini ve suratıma inen enfes şaplağı çok net hatırlarım), sonra keskelalaka biri bulsa beni saklandığım yerde, mümkünse bıyıksız! Öyle işte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder