- Burayı da kirletiyoruz... İnsan kalabalıkları ile... 3 senedir üst üste aynı dönemler gibi gidiyorum, her seferi daha kalabalık, her seferi daha bir yapmalaşıyor... Gidiyor muyum ama gidiyorum! Neden mi? Sakızının tadını sevmesem de, sakızının kokusunu duymak için! Sabah herkesler uyurken, arnavut kaldırımlarında yürümek, sokak köpekleri ile oynamak, köşedeki fırından sıcacık poğaçaları koklamak, o saatlerde sokakların kendine ait olduğunu hisseden, geri kalanlarda o köye emanetmiş gibi evlerine kaçıp sığınan köylüleri seyretmek, pazarından üzüm almak, kahvesinde Fotomaç yanı sade kahve ile keyiflenmek, Sardunaki'nin rüzgarda çınlayan rüzgar güllerini duyarak uyanmak, akşam üzeri bahçesindeki çardakta uykuya dalmak, Mehmet ile keyifli sohbetler, ve buz gibi denizinde kalbimi hissetmek için...
- Kelebek, Günaydın, Şamdan gibi günlük ve haftalık yayınların tayfası ve mekanları her daim tıklım tıkış ama ben bir kısmını övüp bir kısmını yereceğim bu sefer! Öncelikle hayatımda ilk defa ZEHİRLENDİM !!! Bendeki işkembe fazla insanda yoktur; herşeyi yer herşeyi de pek bir güzel öğütürüm! Herkes bir lokma alıp, hastanelik olurken ben kazanı kaldırır, sonra onları hastanede ziyaret ederim. Ama bu sefer olmadı, ki ya bünye zayıfladı - pek mümkün gözükmemekte şu an için - ya da malzeme kalitesi hakikaten çok vasattı. Hayır sadece bana olsa alkol ile karışık ortaya birşeyler yaptık diyeceğim, ama cüssesi benim yarım kadar olan, ağzına alkol namına birşey sürmeyen can dostum da aynı yemekten yemişti ve ikimizde en amiyane tabiri ile birkaç saat sonra kaykıldık! Sabaha kadar klozet kucaklamalar eski yaşlarımda kaldı diye düşünürken, 2 metrekarede hangi delikten çıkacağını tahmin edemediğim jumbo karidesli black risotto beyin hücrelerimi öldürdü resmen! Gazetelere yazdım, belediye ye şikayet ettim... Burayı kimler okur bilemem ama YERİN ADI EL BESO - YEMEK BLACK RİSOTTO!! Mekan Eda Taşpınar denen r-vites ikoncan'ın amcasının Dominikli sevgilisinin yeri! (böyle bir zincirleme isim tamlamasında zehirlenmemek mümkün değil gerçi!) Hatun kişi leylek vücudu ile arz-ı endam ederken, gözümüzün içine baka baka zehirledi bizi!!! aman derim!!
- Madem zehirlenmeden açıldı konu, başıma gelmedi ama yine de duyduklarımı yazayım dedim! Bir arkadaşım, OTTO ALAÇATI'da içtiği içeceklerin buzlarından zehirlenmiş... bu gibi bir durum başına gelen bilmem kaç yüzüncü kişi! Hastanaye yatırıldı kızcağız, 3 günlük tatil burnu dahil olmak üzere her deliğinden geldi! TEŞHİS : DİZANTERİ !!! Şebeke suyuna karışan mikrop ile aynı sudan buz yapan müessese pek çok kişinin tatilini mahvetti ben orada olduğum dönemde! Korkumdan en buzsuz içkileri içtim hep, tequila, bira, soğutulmuş şarap derken bende mideyi deliyordum o ayrı!
- YAYA, Alaçatı'nın meşhur sokağında Hotiçlerin bir restoranı... Kapıdan girip arka bahçesine yürüdün mü farklı bir yerdesin sanki! İnanılmaz geniş, bayağı bir kalabalık barındırabiliyor, ama birbirini rahatsız etmeden... Yemekler lezzetli, servis düzgün! Hayatımda ilk defa kızartma çiğköfte yedim, süper acı ama lezzetli bir sos ile! BAYILDIM! şiddetle tavsiye ederim! Sunuş, yemek takımlarının modern kibarlığı, etrafın döşemesi, müzikler (o gece fazla Leonard Cohen çaldı!) düşünülerek bir araya getirilmiş! LINGUINI VONGOLE isteyen ben, fazlasıyla turistik olan Alaçatı'nın bir o kadar fazla sosyetik restoranında daha bol linguini yerine bir sürü vongole görüp tabağımda, keyifle yemekten ve mantıklı bir hesap ile ayrılmaktan çooook mutlu oldum! Ayrılırken de mekan pek bir kalabalıklaşmaya başlamış, güzelleşmekteydi! ama gidilecek daha çok yerler vardı :)
- NAR... Bana işte budur dedirten mekan!! El Beso'nun köşesinden sağda sokağın içinde A46'yı görerek içeri girin ve geçer geçmez gördüğünüz tahta kapıdan dalın! Ve evet, şaşırmayın gördüğünüz kadar sadece, daha fazlası, daha gerisi, daha içerisi yok! Biraz erken giderseniz, yer bulma şansınız olabilir, koltukların tek kale maç yaptığı NAR'da ama ayakta da gayet keyifli, kaliteli, rustik bohem arası bir mekan! Etrafının taş tuvarlar, duvarların yeşiller, tepenizin gökyüzü ile çevrili olmasından hoşlanan, ve rock, kaliteli 80'ler karışımı müzikleri sevenler için harika bir mekan! Cumartesi de Pazar gecesi de gittik biz! Fazlasıyla keyif alıp, bol bol hayıflandım mojitolar eşliğinde "Allah'ım işte bu ve bu kadar benim istediğim. Neden yardımcı olmuyorsun?" diye... Heralde kabul olmaz, Ramazan önü, üç aylarda bu kadar alkollü kendisi ile konuşma çabalarım! Allah'ım bugün ayıkım ve olursa NAR, yok çok zaman alır diyorsan sakızlı muhallebi dükkanım hakkında bir düşünmeni rica edeceğim! Mekanları buldum, bütçe falan hazır ama biraz yardımın gerekmekte!!
- OTTO Alaçatı'yı hem gündüz hem gece yaşayan bir insan olarak "nasıl yani, bir mekan bu kadar mı fark eder 12 saat içerisinde" diye şaşkınlık içindeydim. Gündüz garsonları ancak olta ile avlamaya çalıştığımız, buzlarından zehirlenenin çok olduğunu duyduğumuz, müzik'in m'sinin yanlışlıkla bile uğramadığı bir mekanken; gece 2.30'da ayak bastığımda tanımakta zorluk çektim! Mahşer yeri gibi bir kalabalık, herkes birbirinin üzerinden geçmekte, Otto tarzı müzik aynen devam, ki ben bir süre sonra sıkıcı bulurum bu tarzları, popülasyon İzmir'in bağrından kopup gelmiş, yazlarını Çeşme'de geçiren gençlik ağırlıklı, herkes birbirini tanıyor, sen yanlışlıkla bir taneciğini bile tanısan bütün Otto ile öpüşüyorsun, artık İzmir'in sıcak kanlılığı mı yoksa kimse domuz gribi diye birşey duymadı mı anlamadım! Buz sendromu ile gözüm çok korkutulduğu ve bira da göbek yaptığı için, tequila'ya saran ben sabah 5 suları sayısının 9a vardığını düşündüğüm shotların etkisinde mekanı terk ederken, bir kısım yeni gelmekte, bir kısım hiç hız kesmeden eğlenceye devam etmekte, bir kısımda yalpalayarak başka mekana gitmeye çalışmaktaydı! Ben bu tür eğlence için biraz yaşlanmışım sanki... Tequila kesinlikle favori içkim değil, ama bir başlayınca şişenin dibini görmezsem birilerine, en başta da şişeye ayıp edicem gibi geliyor heralde içtikçe içiyorum... He bir de bazı İzmirliler, kafalarıda güzel olunca pek bir komikler! Bir arkadaş, belli bir süre konuştuktan sonra, bir kaç kere başa sarınca, sıkıntı geldi anlatmaktan herşeyi sil baştan "Ne yapıyorsun İstanbul'da" sorusuna bezginlik ile "Önüme geleni" diye cevap verdim! Paşamın tek anladığı cevap bu olsa gerek ki, pek bir hoşuna gitti, sarıldı öptü, bir double Johnnie koydu önüme! Hiç geri çevirmem Johnnie'yi, kırılır! eh bu da yolluk olsun diyip, beni anlamayan adamla biraz daha takıldım, sonra bıraktım gittim, güneşin doğuşunu seyretmeye!
- Ehhh hep gece gezmedim, 24 saat gezdim ben bu birkaç günde o yüzden ucundan biraz beach info'da vereyim, gündüzleri ne oluyor oralarda diye merak edenlere! Dediğim gibi Otto gündüzleri off, denemeyin bile, iyileştirmeniz mümkün değil! He bir de adamlar zaten sabahın ilk saatinde kapatıyorlar, o yüzden gündüz terk edilmişlik hissi normal gibi geldi bana! Alaçatı Beach Resort (hemen Babylon yanı) gerçekten güzel! Bir cumartesi daha ne ister insan; harika chill arkasından samba, rumba, hooop eller havaya music, lezzetli yemekler, düzgün servis ve nezih bir topluluktan başka!? Tek anlam veremediğim 5 dakika ara ile anlaşmış gibi tepenize gelen bir dolu ıvır zıvır satıcıları, gereksiz işler elemanları... Yok bir arkadaş Bursa'da okuyor, palyaço kılığında (aslında o sıcakta o kıyafet içinde olması için bile üç beş kuruş tip edilmeli kendisine!! Fena!!) sahilin "güzel" kızlarına (her hatuna uğramakta, yerse erkeklere bile gidiyor) horoz şeker gibi şeker satmaya çalışıyor!?! Amaç: okul harcını denkleştirmek !! Ahh be kardeşim, kreatif ol canımı al! Ama palyaço? Ama horoz şeker? Ama bana niye geliyorsun, etrafımda minimum iki çocuklu yüzlerce aile varken? Ama yok ısrar etme, midye dolma yiyodum zaten! O bitiyor, arkadan gazete ister misiniz diye birileri geliyor tepene! İstemem kuzum yaaa, kısa tatildeyim ben, dünyadan birşeyler duymak görmek istemiyorum! Zaten annem var benim, alimallah BBC local yayını gibi! Obama gaz çıkarsa, mesaj atıyor! Git başımdan, nolur kasma beni, almayacağım gazete! Heh, kurtulduk, şöyle dostlarla biraz sohbet, azıcık şezlongumun keyfini çıkarayım derken Sony vario zarıyla geliyor. Yok zar atın, iki kere aynısı gelirse şunu kazan, üç kere gelirse bunu kazan, 4 kere gelirse yanımdaki kızı kazan... Ben kumara değil aşka inandığım için, iki kere aynısını tutturamıyordum eğer kumara teşvik eden arkadaş ayağı ile zarı düzeltmese! Aman ha, kazanmış saymıyorum kendimi! Hala aşkta kazanıcam ben diye inanmaktayım! Neyse "salla pulları zarları" arkadaşları İzmir Marşı ile uğurladıktan sonra, kendime ve çevreme de söz vermişken " bir sonraki şahıs ya da grup'ta olay çıkarırım" diye, geldi birileri yine... Artık bir şişe şarap, arkası Miller (aaa bunları unuttum, bunlarda geldi... Kapak topla, onu al, bunu al diye! 5 kapağa bir miller kızı vermiyorlar o yüzden iki kapak biriktirip sadece telefonu şarj ettik!),arkası iki lezizzzz mojito ile pek bir çakır keyiftim, dalaşmadım kimse ile, yine sarhoş sarhoş Allah'ı karıştırdım işe, O'na havale ettim hepsini! Pek bir gelen giden olmadı hakikaten sonra! Demek mantıklı isteyince, uğraşmıyor, yardımcı olmuyor değil kendisi...
Böyle işte yaaa... 3 günlük Alaçatı bu kadar uzun... Düşünün ben bir de 45 gün Yeni Zelanda programı yapıyorum! Hahahahha ALLAH hepinize sabır verir o zaman inşallah! :)) Velhasıl kelam ALAÇATI MUHTEŞEM - ALAÇATI YAŞIYOR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder