10 Temmuz 2009 Cuma

Bir sol kroşe, bir belden aşağı tekme... Ve Burçin nakavt...

Cidden dayak yemişlik halleri.... Hiç yemedim gerçi, o yüzden tam nasıl kıyaslarım onu da bilemiyorum ama sonuç öyle ya da böyle nakavt...

Üç gramlık beynim vardı, hala biraz ruh, bir de hayatta hala güzel şeyler olabilir, iyi insanlar çıkabilir hislerim, hepsini ekmek arası yapıp midelerine indirdiler yine... Bin kerede söyler, ima ederim bu hisler, hislere ulaşana kadar sarfedilen çabalar kolay değil ve bu yaş itibarı ile de yormakta diye... O yüzden ayağını denk al, acı verme, ezme, sevmeyeceğini biliyorsun madem en azından saygı göster ve rahat bırak... EŞŞEK BAŞI değil bu hatunda!! Hissediyor, kırılıyor, kızıyor, acıyor içi, midesi altüst oluyor sıcakların da katkısı ile... Bir de utanıyor artık yaaa... İnsanların bu kadar nasıl bencil olabildiklerinden utanıyor...

Küçücük bir kızdım, sokaklarda koşar benim boyuma yakın her canlı varlığa sarılırdım... Bu kadar sevgi taşmasından dolayı o yıllardan başlayıp korkanlardan burnuma yumruklar, şaşıranlardan canhıraş feryatlar, kedi köpeklerden tırmık ve ısırıklar, bir horozdan itinalı bir kaş yarılması, aynı şekilde sarıldıklarını zannettiklerimden de kazıklar yol, su ve elektrik olarak geri döndü... Tek çocuktum ben, maalesef halen daha öyle... O yüzden sevgi yetmez, taşardı benden... Ben yoktu bende, hep bir biz olalım, kalabalık olalım, sevelim, sevelilelim, oyuncakları paylaşalım, çubuk krakeri paylaşalım, kovaları paylaşalım, zaman içerisinde kalbi paylaşalım, mutluluğu paylaşalım, mutsuzluklarda da birbirimize destek olalım....Hiç kimseyi kırıp incitmek istemedim, yaptıklarım oldu evet ve maalesef...Hep bir önceki Vaka-i Vakvakiye'nin
gölgesinde... İnsanlara dair ciddiyetimi ve sevgimi koruduğum, kolladığım her döneminde hayatın birileri çıktı ve kendi atom bombasını bıraktı, elleriyle tüm organlarımı itip kendi için yer açtığı göğsümün tam ortasına...

Bu kadar kötü müsünüz hepiniz yaaa? Bu kadar eziyet nerden girdi ruhunuza, bu kadar vurdum duymazlık, bu kadar kendini bilmezlik... Ya da bu hayatta, bir yerlerde, bir öncekinde bir alacak verecek davamız vardı da şimdi mi ödetiyorsunuz hesapları... Defolu insanlara alıştırdılar beni, hayatın çoook güzel olduğunu haykırmaya hep devam etsem ve edecek olsam bile... Defolu hayatlar yaşayan, defolu insanlar! Kırıntılarla yaşamaya alışmış, avucundan su içmeyi bilmeyenler!!

Artık acımasın diye küçültüyorum içimde açılan boşluğu... Kalbim her daim büyük, sevgi dolu, gerçekten değer verecek, aşkından sevgisinden geçtim, saygısı ve dürüstlüğü ile gelecek herkese açık... Ve bu nakavttan da toparlanacağım ben bir ara, yakınlarda, belki biraz daha uzamacasına... Ama uyarırım, bundan sonra herhangi bir nedenle sokmaya çalışacağınız kazığı, aynen alır şah damarınıza saplarım... bunun için eğitim almaktayım bu aralar! Kaypaklıktan ve bulanık insanlardan uzak durma kararı beynin en güzel köşesine, en fiyakalı el yazısı ile yazıldı, bilmeme rağmen kalp yinede bazen beyne uymaz görmek istediğini görür, sezmek istediğini sezer diye...

Bugünlerde, az önce, biraz önce hata kapasitemi doldurdum... Boşaltacak kabım kalmamış... Yenisini almak için de acele etmiyorum... Hata yapmamak için çabalıyorum yalnızca...


2 yorum:

  1. canım...
    can kırıklıklarını topla da
    onlardan bir ülke kuralım
    hava bedava, su bedava olsun
    insanca yaşamak,
    sevebilmek,
    sevilebilmek bedava

    YanıtlaSil
  2. ya canımın en içi topluyorum aslında yaaa ama hava da sıcak yaa beyin gel gitler oynuyor arada bir sapıtıyorum...
    Yoksa iyiyim, gibi gibiyim...
    Ne zaman bizd eiçmeye gidicez beraber... şöyle ayaklar suyun içinde oturup rakı içtiğin balık yediğin bir yer varmış rumeli kavağı az ilerilerinde... Araştırıyım bi :))

    YanıtlaSil