Dün gece yatak odasına ürpermiş totoya baka baka götürten ve bugün eve elektrikçiyi çağırtıp tüm ışık sistemini uzaktan kumandalı yaptıran film!! Neden derseniz tüm ışıkları açık bırakıp yatak odasına girince kapatmak için...
Ben haftada bir gece kendime bu mazoistliği yapıyorum! Tırnakları yiye yiye, yastık arkası tek göz seyretme ve koltukta sekiz olma yolu ile her hafta bir korku/gerilim/subursuz gelecek tahmini temalı filmler seyrediyorum! Sonra yatağa gitmek bir dert, yatakta dönmek bir dert, çatı katıysanız evdeki seslere katlanmak en büyük dert... Dün akşam da bahtımda Kehanet filmi vardı Nicholas Cage'in... Geçen kışın filmi sanırım ve hatta biz eski sevdicek ile daha sevdicek değil ve ilişkiyi "siz" zamiri ile ilerletmeye çalışırken gidelim demiştik! Gidemedik... Allah'tan gitmemişiz zaten, heralde adam beni sinemada bırakır giderdi! 4 ay sonra bırakıp gitmesine kıyasla daha az acılı olurdu gerçi.. Neyse, filme dönelim!
1959 yılında başlıyor film! Psikopat yüzlü bir kız çocuğunun bilimum sayılar yazması, ve kağıdın okuduğu okulun altına gömülmesi ile... Yıllar sonra kağıdı bulan çocuk MIT'de astrofizik profesörü Nicholas Cage'in oğlu... Zamanla bu sayıların tarih, koordinat ve ölü sayılarını gösteren felaketlerin bilgileri olduğu anlaşılıyor... Gerçekleşmeyen birkaç felaket kalmış, onlarda gerçekleşiyor vs. vs.... Film anlatmayı sevmem, o yüzden seyredin diye tavsiye edebileceğim bir film, zaman kaybı olmaz...
Ama ben işin içine uzaylı giren, ağzından ışıklar çıkaran adamlar gördüğüm, film sahnelerinde arka planda kaybolup geri gelen belirsiz figürler olan, psikopat çocuklar oynayan filmlerde biraz asabi oluyorum! Hele bir de bir uçak düşme sahnesi var ki, o zaten başlı başına fobim, hiç bir uçağa zilzurna olmadan binmem, ben o sahnede başlamıştım zaten "elemtere fiş kem gözlere şiş" diye... İki güne uçağa binicem, yandım ben ve benimle beraber uçmak zorunda kalan diğer tüm yolcular! Bir de işte uzaylı olayı... Hem de son günlerde bu kadar uzaylı gördük, uzaylı görürseniz diye konular dönerken... Ufff bilemicem gerçekten, hazır mıyım ben onlardan birini görmeye, dedikleri gibi telepati yolu ile anlaşmaya (hiiç telepatik değilimdir), bize senelerdir dikte edilen o çirkin figürden aklımı kaçırıp kaçırmıyacağıma, beni alıp gemilerine götürüp götürmeyeceklerine ve o sırada benim hangi akıl ve tutulmuş dil ile uçmaktan korktuğumu, bir şişe johnnie walker olmadan uzun mesafe uçamayacağımı anlatacağıma!
OK kabul, Mars gezegeninden bir kısım andaval tanıdım, ama yenilerine karşı hele bir de pat diye asansörde karşıma çıkar, eciş bücüş birşey ve ağzından ışıklar çıkarıyorsa, hiç hevesli değilim!
Sevgili Uzaylı kardeşlerim! Dünyanın sonu elbet bir gün gelecek, hiç şaşırmam! Neyi bu kadar sömürürsen, birgün illaki tüketir kendini! Hazırım dünyanın sonunun gelmesine, hızlı olacaksa güneş ışınlarının radyasyon dolu bol kavurucu ışınları ile bzzttt diye yanmaya, buz devrine dönmeye, neslin tükenmesine... Ama varlığınıza tamamen inandığım ve saygı duyduğum sizlerle tanışmak için henüz hazır değilim! O yüzden lütfen hazır ve meraklınız olanlar ile telapatileşin, beni küçük beynim, bir damlacık ödüm ile yalnız bırakın! Anlayışınız için şimdiden çok teşekkür eder, eşe dosta aileye sevgi ve saygılarımı gönderir, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim! Söz aracınızı biryerlerde görürsem üzerine " beni yıka" yazmıcam!!
ben de bir daha bu blogu ofisteyken okursam ne olayım?
YanıtlaSilgarip garip bakıyolar, açık ofis yahu burası :(
:(( Ya ama ben korktum çok! Hani kedi köpek korkusu gibi kokuyu hissedip geliyorlarsa baştan önlem alayım dedim...
YanıtlaSil