1 Nisan 2010 Perşembe

Zaman kavramı, fırça, sevgililik halleri...

Dün NİYE diye diye kendi canımı bile o kadar sıkmışım ki, erken kaçtım işten...Zaten bitmek bilmeyen bir doktor furyam vardı geçen haftadan beri, bari dedim gideyim son kontrolü yaptırayım... Biraz Nişantaşı'nda turlarım, sevgiliye beze, kendime incik boncuk, Milou ve Panda kuzularımıza kurmalı fare alırım diye düşündüm... Sonra da erken erken sevgiliye giderim, malum haftasonu yokum, biraz güler, biraz sevişir, beraber yemek pişirir, Arsenal Barcelona maçını seyreder, bol sohbet eder, sevgiliyi kucağımda uyuturum diye...
Tüm plan programa harfi harfine uyduğumuz bir sırada, çok eften püften bir konuşma arası, bir gaflette bulunup " bilmem kaç aydır birlikteyiz biz" gibi havada kalan bir cümle kurunca, sevgili asabileşti biraz... "Sen bizim ne kadardır birlikte olduğumuzu bilmiyor musun" geldi önce sağ köşeden! " Niye, nasıl yani" sol taraftan saldırdılar... " Ben biliyorum ama" tam burnumun üzerine! Surat pek bir ciddi, ses hiç şımarmadan, kronolojik tarihimizi anlattı sonra bana, her yeni tarihte o beni, ben kendimi esefle kınayarak... Meğer biz sevgili ile Eylül ayının son haftası tanışmışız ( çok sarhoştum, kızkıza çoştuğumuz bir Ulus 29 gecesinde! Sevgiliyi hatırlıyorum ama zamanı maalesef )... Sonra o üç hafta yokmuş ( doğrudur, öyle bir süre bir sessizlik olmuş, ben tam kendisini hayal meyal kontenjanına atmışken, kendisi yine ortaya çıkmıştı)! O üç haftanın ardından allem etmiş kallem etmiş, sabaha karşı başka bir gece klübünün kapısında buluşmuşuz... Bunu da kısmen hatırlıyorum, yine kızkıza bir eğlence olarak başlayan gece, mekandan mekana full alkollü, minik arabama arkayı 5leyip, önü 3leyerek sekerken, ısrarlarına dayanamadığım adamı nihai eğlence mekanına çağırarak devam etmişti. O gece sonradan sevgili olacak adamın evine gidilmiş, duvardan duvara halı sistemi evin muhtemel her odasında itina ile kontrol edilmiş :), ertesi günün bilemediğim saatlerinde bir panik ile gözler açılmış, bol bol kendime küfrederek, dayanılmaz bir baş ağrısı ile ev terk edilmişti! Sonra seyrek görüşmeler, her gün görüşmelere, arada bir aramalar her gün birkaç kere aramalara, isimler "canım, birtanem, sevgili(m) gibi sıfatlara dönmeye başladı... Doğaldır ve bana hak verirsiniz ki yarım saat önce ilacı içip içmediğini hatırlamayıp, bir tane daha içersem ne olur gibi abuk sorular ile doktoru arayan ben, iş, zamanı hesaplamaya gelince kitlenirim... Hele kaç aydır sevgiliyiz, kaç gün kaldı kaçıncı seneyi doldurmaya, saat kaçta kaç kere sevişmiş olacağız gibi kaç'amak sorular ve hesaplar hiç tarzım değildir benim! 
Dün gece aldım ama ağzımın payını... Eylül'ün son haftası tanışmamız, Kasım itibarı ile beraberiz, tüm bu detaylar, kozmik saatler, ağzımızın suyunun aka aka uyuduğumuz geceler, tatillerde geçirdiğimiz günler toplanıp çıkınca 5 aydır beraberiz... Yuuuuh, o kadar oldu mu yaa? 

Bardan adam çıkmaz derlerdi, en tatlılarından birine rastladım... Horlayanın yanında uyunmaz derlerdi, horlamazsa rahatsız oluyorum... Senin gibisini hangi deli çeker derlerdi, bu çekmek bir yana içine sokuyor her seferinde (allah aşkına sırayla dil ısırın, popo ve koltuk altı kaşıyın, iki kese atın, sağlığıma duacı olun, bir zahmet artık nazar değmesin ) iki gün yan yana kalırsam heralde çıldırırım derdim, zaman geçmesin diye saatleri geri alalım istiyoruz... 

Ehhh sanırım bu kadar güzelliğe benim de şu tarihleri bir yere not etmem, sevmeyi öğrenmem, kalbi azıcık aralamam gerekir... 

NOT: Resim yine bir Sadi GÜRAN eseri! Muhteşem kalemli adam, ellerine sağlık...

2 yorum:

  1. ben ısırdım dilimi, kasidim kolumu bacagimi :)
    nazar degmesin.. 5'ler baska sayilarla carpılsın, cogalsın..

    YanıtlaSil
  2. Canımsın :)))
    inşallah gülcüm...

    YanıtlaSil