Okulların tatil olduğu zamanları özledim...
Bütün gün orada burada gezen, yatağından geç kalkan yumurcakları kıskanıyorum...
Geceleri ben 11sularında yastığa beş santim kala sızarken, onların sokaklarda fingirdeşmesine illetim...
Fame City'i özledim...
Top havuzunda yüzmek için boyum uzun kaldı diye dizleri çaktırmadan kırdığım günleri...
Bir de her deliğinden kunduz kafası çıkan alete elindeki sopa ile - en büyük düşmanıymış gibi vuran babamı seyretmeyi...
Pazartesi günleri kimin Fame city fişleri daha çok kavgalarını...
Yazz'ı özledim...
Tatilya'nın cumhurbaşkanını...
Anneannemin çilek reçelini özledim...
Son kavanozu kime verdiğini bilmemek yanı, o şahsın da ağzından devlet sırrı gibi tek kelime çıkmamasına tilttim...
Bugün mezarına gidip " aaa çok güzel olmuş mermeri, çiçeği" diyecek olmaktan mutsuzum...
Deniz kokusu üstümüze sinmişken, karanlık bahçelerde korku filmi anlatıp çığlıklar atmayı özledim...
Eve çıkan beş kat merdiveni o kadar saçma film özeti üzerine Usain Bolt edasıyla tamamlamayı...
Okulu kırmak için en Deli'm ile yüksekçe metrelerden hastanenin bahçesine atlamayı özledim, nasılsa birşey olursa hastanedeyiz diye birbirimizi kandırarak...
Daha naif, daha az yorgun, daha plansız, daha yaz, daha ergen, daha şişko, daha vurdumduymaz, daha aptal ama daha mutlu olduğum zamanları özledim...
Halkalı steplerindeki güneşe nazır, leb-i boklu dere manzaralı, kliması olmayan akvaryum ofisimde oturup, susmayacağına kanaat getirdiğim telefonları açmak üzere güç toplarken herşeyi özledim...
ne güzel anlatmışsın :)
YanıtlaSil:) muck, hala özlemeye devam tabii bu arada...
YanıtlaSil