Zaman gerçekten su gibi akıp geçiyor...
Ve zamanında bulunduğunuz bir yere uzuuun zaman sonra yine uğrayıp, şaşıyorsunuz o zaman ben yine buralardaydım'larla...
Dün gece aynı meyhanenin önündeyim... Yine alkol var kanda... Başka eşlik edenler bu sefer... içlerinden bazıları belki yine kalp kırıp yarı yollarda bırakacak... Bir kısmı da - biliyorum - ve hatta eminim - bundan sonra hep yanımda, yakınlarımda olacak... Sarhoşluğun iki arasında aylar önce aynı meyhane de nasıl iki koltuk değneği bir kırık ayak ile O'nun yanında oturduğumu hatırlıyorum... Semtin kalabalık ve arnavut kaldırımlı sokaklarını, sırf O'nu görücem diye bir ayağımda beyaz converse diğerinde alçı üstü 55 numara ayak için çorapla seke seke geçmişim... Köşelerden toplamış beni... Ki alışık aslında kendisi ayak, bacak kıranlara ... Küfrediyorum kendime " adama kendini başka türlü gösteremedin mi" diye... Bana baktıkça eskiyi hatırladığı çok belli...
Dün gece hemen çaprazında sokakta içiyorum... Alçı yok bu sefer, yeni bir adam var, nerelere koyacağımı, nerede olacağını tam bilmediğim... Gözüm kayıyor aynı masaya, sigara dumanları arası.... Etrafımdakilerle konuşurken nasıl başka bir zamanda olabiliyorum ben? Nasıl o geceyi her saniyesi ile hatırlıyorum... iki koltuk değneği ve ağrı kesicilere inat bir büyük içiyorum... Meyhane çıkışı başka bir mekana zil zurna, ama koltuk değneklerinde sekerek, yardım almayacak kadar kibirli, gidiyoruz... Bünyenin istihap haddini aşan ama tef, saz, meyhane şarkıları eşliğinde bir kaç duble daha... Herkesin takdiri üzerimde!! Çünkü ben alçı üstü çorabı çıkarıp elimde mendil gibi sallayarak halay başı bile oluyorum... Sonra evine gidiyoruz, kalabalıkça.... O kadar alkole rağmen ağrının en uç noktalarındayım... Ben ayağıda bu adam için kırmamışmıydım zaten?
Nerelere gidiyor zihin... Halbuki ne kadar uzun zaman geçmişti...
29 oluyorum o gece... Bir rum tavernasında Boğaz'a karşı kutlama var... Kalbimde baş davetlim, ama O gelmiyor... Hamam ve kese sonrası mayışmış, çıkamazmış... Bir bölümünü tanımadığım masada, dondurmalı irmik helvası pasta üfleyip, Yunan şarkıları söylüyorum... Çok sarhoşuz hepimiz, tef çalmaktan eller harap... 14 cm'lik topuklular üzerinde hoplayıp zıplarken yanlış bir hamle ve garson kontrpiyede kalarak bana çelme çakıyor... O başka bir masaya savrulurken ben sağ bileği çatırrt diye yan yatırarak yerdeyim... Toparlanıp kalkıyorum, sarhoşluğumdan eser yok... Acı beyin damarlarını o kadar zorluyor ki, ulu orta kusasım var... Çöküyorum yakındaki sandalyeye, kendi doğumgünümden serçeler gibi sekerek ilk ayrılan benim... Çaktırmadan... Bindiğim takside hangi inatla bilemeden ayakkabılar hala ayağımda O'nu arıyorum ben düştüm diye... Biraz dil dökme arkası evinin önünde buluşuyoruz.... Rezilliğim ön planda ama elini bile tutmadan duvarları tırmalayarak yürüyorum... Koltuğa kendimi attığım an ayakkabıyı ayağımdan fırlattığım anla aynı... Sağ ayak saniyesinde şekil değiştirerek bir Yeti kıvamına bürünüyor... Buz poşetleri elinde ayağımı kucağına koymaya çalışırken acı değil heyecan duyduğum... İlk defa dokunuyor bana... OK, ayağıma! Aklımdan ilk geçen - Allah'tan bugün pedikür yaptırmışım - !?! O kadar salağım yani ve o kadar aşık!! "kırık yok" diyor... "ben anlarım"! Anlar heralde diyorum içimden, söylediği kitap, kanun benim için! Yatağını açıyor, ben seke seke bütün evi geçip yatağa atıyorum kendimi, hastaneye yarın gideceğiz... Ağrıdan değil saat, saniyeler geçmiyor! Adam her off'ladığımda kapıda... Rahatsız etmemek adına suratıma dayadığım yastık yüzünden boğulacağım... Sabah olmak bilmiyor ve çişim geliyor... Yataktan kıvranarak inip, kıç üstü bütün evi sürünerek geçiyorum! Artık yürümek mümkün değil çünkü!! Klozet önü pozisyonum kusmaya gelmiş olsam, bulunmaz hint kumaşı! Ama çişim var benim ve ayağa kalkamıyorum! Uzun uğraşlar, sessiz çığlıklar ve bir dolu acı gözyaşı sonrası popoyu kapağa koymayı başardığımda Everest'e çıkmışım başarısı var damarlarımda! İşlem tamamlanıp kendimi tuvaletten nasıl attığımı ve salona nasıl gittiğimi anlatmıyorum bile! Arkamda ya da altımda bıraktığım tüm parkeler yeni cilalanmış gibi parlıyor, sürünerek sürdürdüğüm aktivitelerimde... Saatler geçiyor ve uyanıp, beni koridorun yerinde otururken bulduğunda gülmeye başlıyor... Takatim kalmamış artık koskoca evi popo üstü dolaşmaya... Yatak falan gözümde yok, yerde yatıyorum! İyileştiğini umduğu ayağıma bakmasıyla üstünü değiştirmesi bir oluyor! Arka sokaktaki hastaneye gitmek üzere yola çıkıyoruz... Ayağımda beyaz çoraplar, artık yüzsüzce ağlıyorum! Ayağıma, acıma, rezilliğime, sürünmekten ezilmiş popoma, bir pandaya benzeyen makyajı akmış gözlerime... Acil'e afilli bir giriş ve derhal ilgili ortopedistin odasındayız... Ayağıma bastırdıkça benden tekme ve en kallavi küfürleri yiyen doktor O'na dönüp, "eşinizin ayağının röntgeni çekilmeli. Sanırım kırık var ve bağları koparmış" diyor... Artık kusasım var... O gülümsüyor! Tekerlekli sandalyemi itmesin diye sağa sola çarparak ilerlerken su makinasına çarpan ben'in peşinden koşmakta... Röntgene bile benimle giriyor! Aynı radrasyona maruz kalıyoruz diye, pek bir keyifliyim... Romantikliğimin içine sıçsınlar! Röntgen sonucu geliyor ve sağ ayak bitik durumda... Şekilli bir alçı yapıp, nasıl kullanıldığını öğrenmeyi son güne kadar reddettiğim iki koltuk değneği tutuşturuyorlar elime... Doktorun yardımcısı kasaya yakın bir yerde beni itmeyi bırakıp " Eşiniz hesabı ödedikten sonra gidebilirsiniz" dediğinde dayanacak gücüm kalmamış olmalı ki "O benim eşim değiiilll" diye anırıp, ödeme bankosuna tekerlekli sandalye ve uzunluğunu hesaplayamadığım alçılı sağ ayak ile bodoslama giriyorum! ACIIIIIII !!! Evime bırakıyor beni sonra, bolca sandwich ve kurabiye eşliğinde... Kapının önünde gitmesi için yalvarırken, apartmana nasıl gireceğimin hesabını hiç yapmamış olmalıyım... Arabadan bile inemezken, o kadar merdiven nasıl aşılacak??... Sonra eve nasıl tırmanılacak... Kucağına almak istiyor beni, "yok artık" diyorum! Popo üstü inme çabalarım sonuç vermeyince "babamı istiyorum" salya sümüğü ile başlıyorum zırlamaya yeniden! "Yok, hayır, olmaz"larım arasında sırtlıyor beni... Adama bir gece evvel ayak ovdurup, ertesi gün kıçı gösterdiğimde anlamalıydım aslında bu ilişkinin devam etmeyeceğini :)) Önce sekiz basamak seyrediyor popomu, sonrada bir 10 basamak... Niye kilo aldım ki ben bu kadar diye kızıyorum kendime... Yatağa yatırıyor, ilaçlarımı alıyor, her türlü ekipmanı hazırlayıp gidiyor sonra...
İşte ben ayağı böyle kırmış oluyorum...
Zaman gerçekten su gibi akıp geçiyor... Ama benim beynim bu kadar ayrıntıyı niye aynı hızla silmiyor?!
Elimde içkim, sigara molası için kalabalık grupla kapının önündeyim... Gözüm çaprazdaki meyhanenin bilindik masasında... Bir yandan da birşeyler anlatıyorum hafif peltekleşen dilimle yanımdakilere... Yeni adamın hoşuna gitmiş olmalı ki anlattıklarım dudağıma bir öpücük konduruyor... Suratına bakıyorum, gülümsüyorum... Bu kadar içki yeter, birazdan bu adamla sevişmeye gideceğim...
Ve zamanında bulunduğunuz bir yere uzuuun zaman sonra yine uğrayıp, şaşıyorsunuz o zaman ben yine buralardaydım'larla...
Dün gece aynı meyhanenin önündeyim... Yine alkol var kanda... Başka eşlik edenler bu sefer... içlerinden bazıları belki yine kalp kırıp yarı yollarda bırakacak... Bir kısmı da - biliyorum - ve hatta eminim - bundan sonra hep yanımda, yakınlarımda olacak... Sarhoşluğun iki arasında aylar önce aynı meyhane de nasıl iki koltuk değneği bir kırık ayak ile O'nun yanında oturduğumu hatırlıyorum... Semtin kalabalık ve arnavut kaldırımlı sokaklarını, sırf O'nu görücem diye bir ayağımda beyaz converse diğerinde alçı üstü 55 numara ayak için çorapla seke seke geçmişim... Köşelerden toplamış beni... Ki alışık aslında kendisi ayak, bacak kıranlara ... Küfrediyorum kendime " adama kendini başka türlü gösteremedin mi" diye... Bana baktıkça eskiyi hatırladığı çok belli...
Dün gece hemen çaprazında sokakta içiyorum... Alçı yok bu sefer, yeni bir adam var, nerelere koyacağımı, nerede olacağını tam bilmediğim... Gözüm kayıyor aynı masaya, sigara dumanları arası.... Etrafımdakilerle konuşurken nasıl başka bir zamanda olabiliyorum ben? Nasıl o geceyi her saniyesi ile hatırlıyorum... iki koltuk değneği ve ağrı kesicilere inat bir büyük içiyorum... Meyhane çıkışı başka bir mekana zil zurna, ama koltuk değneklerinde sekerek, yardım almayacak kadar kibirli, gidiyoruz... Bünyenin istihap haddini aşan ama tef, saz, meyhane şarkıları eşliğinde bir kaç duble daha... Herkesin takdiri üzerimde!! Çünkü ben alçı üstü çorabı çıkarıp elimde mendil gibi sallayarak halay başı bile oluyorum... Sonra evine gidiyoruz, kalabalıkça.... O kadar alkole rağmen ağrının en uç noktalarındayım... Ben ayağıda bu adam için kırmamışmıydım zaten?
Nerelere gidiyor zihin... Halbuki ne kadar uzun zaman geçmişti...
29 oluyorum o gece... Bir rum tavernasında Boğaz'a karşı kutlama var... Kalbimde baş davetlim, ama O gelmiyor... Hamam ve kese sonrası mayışmış, çıkamazmış... Bir bölümünü tanımadığım masada, dondurmalı irmik helvası pasta üfleyip, Yunan şarkıları söylüyorum... Çok sarhoşuz hepimiz, tef çalmaktan eller harap... 14 cm'lik topuklular üzerinde hoplayıp zıplarken yanlış bir hamle ve garson kontrpiyede kalarak bana çelme çakıyor... O başka bir masaya savrulurken ben sağ bileği çatırrt diye yan yatırarak yerdeyim... Toparlanıp kalkıyorum, sarhoşluğumdan eser yok... Acı beyin damarlarını o kadar zorluyor ki, ulu orta kusasım var... Çöküyorum yakındaki sandalyeye, kendi doğumgünümden serçeler gibi sekerek ilk ayrılan benim... Çaktırmadan... Bindiğim takside hangi inatla bilemeden ayakkabılar hala ayağımda O'nu arıyorum ben düştüm diye... Biraz dil dökme arkası evinin önünde buluşuyoruz.... Rezilliğim ön planda ama elini bile tutmadan duvarları tırmalayarak yürüyorum... Koltuğa kendimi attığım an ayakkabıyı ayağımdan fırlattığım anla aynı... Sağ ayak saniyesinde şekil değiştirerek bir Yeti kıvamına bürünüyor... Buz poşetleri elinde ayağımı kucağına koymaya çalışırken acı değil heyecan duyduğum... İlk defa dokunuyor bana... OK, ayağıma! Aklımdan ilk geçen - Allah'tan bugün pedikür yaptırmışım - !?! O kadar salağım yani ve o kadar aşık!! "kırık yok" diyor... "ben anlarım"! Anlar heralde diyorum içimden, söylediği kitap, kanun benim için! Yatağını açıyor, ben seke seke bütün evi geçip yatağa atıyorum kendimi, hastaneye yarın gideceğiz... Ağrıdan değil saat, saniyeler geçmiyor! Adam her off'ladığımda kapıda... Rahatsız etmemek adına suratıma dayadığım yastık yüzünden boğulacağım... Sabah olmak bilmiyor ve çişim geliyor... Yataktan kıvranarak inip, kıç üstü bütün evi sürünerek geçiyorum! Artık yürümek mümkün değil çünkü!! Klozet önü pozisyonum kusmaya gelmiş olsam, bulunmaz hint kumaşı! Ama çişim var benim ve ayağa kalkamıyorum! Uzun uğraşlar, sessiz çığlıklar ve bir dolu acı gözyaşı sonrası popoyu kapağa koymayı başardığımda Everest'e çıkmışım başarısı var damarlarımda! İşlem tamamlanıp kendimi tuvaletten nasıl attığımı ve salona nasıl gittiğimi anlatmıyorum bile! Arkamda ya da altımda bıraktığım tüm parkeler yeni cilalanmış gibi parlıyor, sürünerek sürdürdüğüm aktivitelerimde... Saatler geçiyor ve uyanıp, beni koridorun yerinde otururken bulduğunda gülmeye başlıyor... Takatim kalmamış artık koskoca evi popo üstü dolaşmaya... Yatak falan gözümde yok, yerde yatıyorum! İyileştiğini umduğu ayağıma bakmasıyla üstünü değiştirmesi bir oluyor! Arka sokaktaki hastaneye gitmek üzere yola çıkıyoruz... Ayağımda beyaz çoraplar, artık yüzsüzce ağlıyorum! Ayağıma, acıma, rezilliğime, sürünmekten ezilmiş popoma, bir pandaya benzeyen makyajı akmış gözlerime... Acil'e afilli bir giriş ve derhal ilgili ortopedistin odasındayız... Ayağıma bastırdıkça benden tekme ve en kallavi küfürleri yiyen doktor O'na dönüp, "eşinizin ayağının röntgeni çekilmeli. Sanırım kırık var ve bağları koparmış" diyor... Artık kusasım var... O gülümsüyor! Tekerlekli sandalyemi itmesin diye sağa sola çarparak ilerlerken su makinasına çarpan ben'in peşinden koşmakta... Röntgene bile benimle giriyor! Aynı radrasyona maruz kalıyoruz diye, pek bir keyifliyim... Romantikliğimin içine sıçsınlar! Röntgen sonucu geliyor ve sağ ayak bitik durumda... Şekilli bir alçı yapıp, nasıl kullanıldığını öğrenmeyi son güne kadar reddettiğim iki koltuk değneği tutuşturuyorlar elime... Doktorun yardımcısı kasaya yakın bir yerde beni itmeyi bırakıp " Eşiniz hesabı ödedikten sonra gidebilirsiniz" dediğinde dayanacak gücüm kalmamış olmalı ki "O benim eşim değiiilll" diye anırıp, ödeme bankosuna tekerlekli sandalye ve uzunluğunu hesaplayamadığım alçılı sağ ayak ile bodoslama giriyorum! ACIIIIIII !!! Evime bırakıyor beni sonra, bolca sandwich ve kurabiye eşliğinde... Kapının önünde gitmesi için yalvarırken, apartmana nasıl gireceğimin hesabını hiç yapmamış olmalıyım... Arabadan bile inemezken, o kadar merdiven nasıl aşılacak??... Sonra eve nasıl tırmanılacak... Kucağına almak istiyor beni, "yok artık" diyorum! Popo üstü inme çabalarım sonuç vermeyince "babamı istiyorum" salya sümüğü ile başlıyorum zırlamaya yeniden! "Yok, hayır, olmaz"larım arasında sırtlıyor beni... Adama bir gece evvel ayak ovdurup, ertesi gün kıçı gösterdiğimde anlamalıydım aslında bu ilişkinin devam etmeyeceğini :)) Önce sekiz basamak seyrediyor popomu, sonrada bir 10 basamak... Niye kilo aldım ki ben bu kadar diye kızıyorum kendime... Yatağa yatırıyor, ilaçlarımı alıyor, her türlü ekipmanı hazırlayıp gidiyor sonra...
İşte ben ayağı böyle kırmış oluyorum...
Zaman gerçekten su gibi akıp geçiyor... Ama benim beynim bu kadar ayrıntıyı niye aynı hızla silmiyor?!
Elimde içkim, sigara molası için kalabalık grupla kapının önündeyim... Gözüm çaprazdaki meyhanenin bilindik masasında... Bir yandan da birşeyler anlatıyorum hafif peltekleşen dilimle yanımdakilere... Yeni adamın hoşuna gitmiş olmalı ki anlattıklarım dudağıma bir öpücük konduruyor... Suratına bakıyorum, gülümsüyorum... Bu kadar içki yeter, birazdan bu adamla sevişmeye gideceğim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder