16 Aralık 2010 Perşembe

Anneler ve kızları...

Bizimkisi zor bir ilişki olmuştu anneyle, en başta burçtan kaybetmiştik çünkü! O aslan ben boğa, kolay olmamıştı bir çok gün inatçılık, hükümranlık, yüksek ses tonu, kendi başının diki ve benim dediğim olacakların havada uçuştuğu yıllarda...

O bir kalıp peynir yemeğe zorlarken beni, ben sürekli kusardım! Ben laçkalığa zorlarken onu o hep babamı devreye sokardı! Haybeye savurduğum lüzumsuz birkaç kelime, bir de evrene yollamaya çalıştığım bir kaç çocukca mesaj dışında pişman olduğum hiç bir gün olmadı ilişkimizde! Biz böyleydik... Her şeyi beraber yapar ama her gün fırça yerdim! Hele bir dönem Yeşilköy - Nişantaşı arası sahil yolundan nefret etmişliğim vardır, her seferinde kavga edildiği için o yolda! O yolda bir gün dayanamayıp arabadan atlamışlığımda, annemin şaşkın bakışları arasında! Çok sinirlendiğim (beni çok sinirlendirdiği bir dönem de diyebiliriz) bir dönem sabaha karşı lahana bebeklerden siyah saçlı olanı yataga koyup, bir sırt çantası, bir dolu küpe (hiç küpe takan bir insan değilimdir), bir kalıp sabun, okul forması ve azıcık da parayla kaçıp gitmiştim evden! Kaçma kavramını da pek bilemediğimden herhalde evine sığındığım arkadaşımın uyku mahmuru ve şaşkın ailesinin gözleri önünde üstümü değiştirmiş, okula gitmiştim saf saf! Evden kaçtığımı, okula gittiğimi ama gelip beni almalarını istemediğimi iletmek için sabahın 7sinde evi aradığımda babamın telefonda şok geçiren sesini 20 sene sonra halen daha hatırlarım...

Senelerce süren itiş kakış, laf salatası, sarılmaların ertesi kavga dövüş ben üniversiteyi bitirip master için yurtdışına gidince şekillenmeye başladı, önceleri bizi korkutan sonraları ise hoşumuza giden şekilde! Farkettik ki arada mesafe varsa birbirimizle konuşmadan, herşeyi ( OK, çok şeyi) paylaşmadan gün geçiremiyoruz, ama yan yana geldiğimizin ikinci günü zannedersiniz kan davalısıyız... Biz de karar verdik en stabil olduğumuz sistemi kurmaya, yurtdışı macerası sona erince döndüğüm İstanbul'da evleri ayırmaya ama haftanın belli günleri de bir arada olmaya... Çok uzun zamandır iyi giden sistem evlilik kelimesinin annemin kulağına fısıldanmasıyla, bildiğiniz çöktü! Annem annelikten çıktı ve formatını koruyan ama babamla beni şoklara sokan istekler, tercihler yapan bir yaratığa dönüştü... Önce çeyiz yapıyoruz diye dolaşmaya başladığımız çanak çömlekçilerde ortaya çıktı ilk belirtiler... Şimdilerde, en beyaz, en sade, en benim beğendiklerime sümüğünü bile atmazken en kraliyet ailesini ağırlayabileceğimiz cafcaflıktaki tabak çanak gözümün içine sokuluyor! Çanak çömlekçiden havada uçan tekmeler ve tabaklar eşliğinde bir sirtaki ekibi havasında çıkıyoruz... Nişan bohçası hazırlamak istiyor, herkes diyor ki sakin ol tek çocuksun kırma! Ama onu kırmazsam bir noktada kafamı kırmak zorunda kalacağım, battal boy valiz alıp içine hazırlamak istediği nişan bohçası sebebiyle! Gelin takısı örneklerinden gösterdiklerini bugün Dolmabahçe sarayında avize niyetine sergiliyorlar, hayır bütçesinden geçtim o takının, düğüne gelen misafirleri kör ederiz parılpırıltısı ile alimallah! En son bir hafta önce dantelli satenli yatak örtüsü ve nişan yemeği verilecek mekanın seçimi ile ilgili yaptığı bir yorum sonrasında kılıçlar çekildi! Zamanlama adına hiç edep adap bilmeyen annem ya sabahın 7sinde gelir başıma birşey söyler ya da tam işten eve adımımı attığım anda!

Ben satene,kadifeye değemem, dantel hiç sevmem, istediğim yerle ilgili üçüncü şahısların dolduruşuna gelinip yorumlar yapılmasına, ve 9 saat boyunca tüm İstanbul gümrükleri ve bir dolu müşteri üzerimden geçtikten sonra negatif bir şekilde herhangi bir cümleye başlanmasına katlanamam! Öyle de oldu ve ben sanırım çıldırdım.... Ben çıldırınca o altta kalmak istemedi herhalde eski günlerin özlemi ile ve bağırdık bağırdık, ağladı, bağırdık, küstük! ( bir daha dikkat edeceğim perşembe gecesi küsmeyelim diye sesimi çıkaramadığım için bütün gece Fatmagül'ün suçunun ne olduğunu anlamaya çalıştım çünkü)...

Bir kaç gündür uzatmalardayız... "Annecim" ve "kuzum" yine sohbetlerimizi süslüyor, ısınma turları karşılıklı ziyaretler ile pekiştirilmekte... Alttan almam gerekiyor biraz, biraz da sinirlerimi aldırmam, azıcık ona da hak vermem tek kızıyım diye, bir çıt kadar onun beni kabul etmesi ve abartıdan, satenden, yönlendirilmekten, puldan, işli herşeyden, parıltıdan ne kadar nefret ettiğimi anlaması, yarım çay bardağı kadar kendinin değil benim düğünüme, evime hazırlandığımızı hissetmesi, ama o koskoca, güpgüzel, çok anne, çok deli, çok inatçı kalbinden hiç ödün vermemesi...

İşim zor... :)) ama onunki de...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder